İlerlemek için şuur denilen bu ortak ve an’ın içinde duran bir çeşit çok katmanlı kolektif alana neden çengel atmalıyız? İdrak, şuur, bilinç gibi kavramlardan hayatımızda, kendimizi anlamaya çalışırken nerelerde faydalanmalıyız? Belli ki, daha önce karşılaşmadığımız ama bir şekilde aradığımız şeylerin içinde bu kavramlar. Dünya’nın şu andaki durumunda bu “ bilinç “ seviyesi herkes ile uyum sürecine girmeye (rezone olmaya) başladı bile. Bunu kuantum mekaniği üzerine yapılan araştırmalarda da görüyoruz.

Kuantum mekaniği sanki İlahi Nizam ve Kâinatı okumuş gibi çünkü şöyle bir yere geldiler: “Madde, gözlemlendiğinde var oluyor.” Bunu şu anda zihinsel olarak anlayabiliriz, kalpte anlayabilsek ya da bütün hücrelerimizde bu bilinç olsa, bizi sınırlayan ne kalırdı ki? Duvar mı?

Onur Sevinç

İlerlemek için şuur denilen bu ortak ve an’ın içinde duran bir çeşit çok katmanlı kolektif alana neden çengel atmalıyız? İdrak, şuur, bilinç gibi neo-spiritüel ekole ait bu kavramlardan hayatımızda, kendimizi anlamaya çalışırken nerelerde faydalanmalıyız? Belli ki, daha önce karşılaşmadığımız ama bir şekilde aradığımız şeylerin içinde bu kavramlar. Dünya’nın şu andaki durumunda bu “ bilinç “ seviyesi herkes ile uyum sürecine girmeye başladı bile. Bunu kuantum mekaniği üzerine yapılan araştırmalarda da görüyoruz.

Ruhsal olmanıza gerek bile yok, çekiliş yok, kura yok. Tek bir şey var, o da “ Gözlem “. Hepsi bu, yap gözlemi, al parayı. İNK’nın (İlahi Nizam ve Kâinat) derlenip kapımıza kadar yollandığı ve açılmayı bekleyen 2013’ten sonraki şu zamanlarda, kuantum mekaniği sanki İNK okumuş gibi çünkü şöyle bir yere geldiler: “Madde, gözlemlendiğinde var oluyor”. Bunu şu anda zihinsel olarak anlayabiliriz, kalpte anlayabilsek ya da bütün hücrelerimizde bu bilinç olsa, bizi sınırlayan ne kalırdı ki? Duvar mı? İsa’nın suyun üzerinde yürümesindeki gibi. İsa ile Petrus arasındaki diyalog bizim için ciddi bir değer farkıdır burada. Şöyle geçer İncillerde;

İsa, «gel!» dedi. petrus da kayıktan indi, su üstünde yürüyerek isa’ya yaklaştı. ama rüzgârın ne kadar güçlü estiğini görünce korktu, batmaya başladı. «rab, beni kurtar!» diye bağırdı. İsa hemen elini uzatıp onu tuttu. Ona, «ey imanı kıt adam, neden kuşkuya düştün?» dedi.

Musa’nın kabilesiyle birlikte kızıldenizden geçmesinde de durum böyle. Beden olma fikrini yaşadığımız her an suya batıyoruz. İman ve şüphesizlik bizi nereye bağlıyor da, fizik yasalarının üzerinde bir hale geliyoruz, farklı şuur halleri yaşıyoruz? Bu bizim uykuda olmamızla, tekamül etmemizle de direk alakalı bir konu. Sırf ego ya da yapabilmek için yapılan şeylerden bahsetmiyorum, eskilerde geçen bir hikâyede, kabala biliminde ilerlemiş ravların havadaki moleküllerden bile materyalizasyon yapıp, değerli bir madde oluşturabilecekleri/getirebilecekleri yetenekte oldukları söylenirmiş. Peki, neden böyle bir şey yapmıyorlar? Sorunu en başında çözersin değil mi?  Ama bunu yapmayı tercih etmezlermiş çünkü, bu dünyadan ne alırlarsa onu geri vermek zorunda olduklarından dolayı, kendileri için hiç bir şey yapmamayı bilinçli olarak seçerlermiş.

Bu dünyada ne yapıyorum sorusunun cevabını alabildik mi? Bütünü hissedebiliyor muyuz? Sevgi çıkarabiliyor muyuz? Yoksa yargılarımız daha mı fazla?

Kendini devreden çıkarma hali, yukarısı için yaşama hali. Birçok varlığı kapsama hali, işte şuur yükselmesi diye tabir edilen zihinsel kavramın pratikteki hallerinde birisi. Bunun gibi hallerin ne olduğunu bilmeye ihtiyacımız var. Çünkü ne yaşadığımızı bilmiyoruz. Mesela an’da kalmanın ne demek olduğunu bilmiyoruz. Öyle bir kelime zihnimizde bir desen geliştirmiş. Kendi bulunduğumuz noktayı bilmiyoruz, eksikliklerimizi bilmiyoruz, boşluklarımızı bilmiyoruz. Bunu bilmez isek, saran ya da ıslah eden ışık nasıl gelecek? Kişi kendi çabalarıyla mı gelişiyor, kendine yaklaşıyor? Hayır, sen bunu isteyecek, dileyecek adımları atıyorsun, bunun eksikliğini hissediyorsun, kabında bunun için yer açıyorsun.

Bunun gibi değer farklarına ihtiyacımız var, çünkü bunlar bizim Geiger sayaçlarımız. Bir şeyler olup bitiyor, olay anı geldi sana çarptı. Olay anı titreşimlerini, izlenimlerini doğru yere düşürdün mü? Nasıl tepkiler verdin, mekanik kızgınlıkların, hoşnutsuzlukların oldu mu, öfkelenmelerin ve püflemelerin ile mekanik mi kaldın o anın içinde? Ne geldi gözlemlerinden o anlara yönelik? İşte buralarda şuurumuzla ilgili verileri topluyoruz ve Geiger sayacında bakıyoruz, halimiz nicedir diye. Tabii arada bir kalibre etmemiz gerekiyor cihazı.

Buna bir örnek geçenlerde geldi bana, sanki insanda yeni bulunan şu organ gibi. Daha önce birlikte yaşadığın ama adına başka bir şey dediğin, farkında olmadığın bir şey ama seninle! Ve bu zamana kadar da işini yapmış. Hayvan yasa ile uyumludur. Uyumu bozan bu konuşan seviyede olan bizleriz. Peki, gelen şey şöyleydi; yukarısının sizi izlediğini hissediyorsanız ya da izlendiğinizi hissediyorsanız, bu yaratanın ifaşasıdır. Aha! Yaradan böyle mi ifşa olur! Ben ne sanıyordum ki?… Adı üzerinde yaradan. Evet, işte bu ve bunun gibi hisler, bizim manevi seviyelerdeki yaratanı ifşa etmemiz, başka bir açıklama ile şuur halleri.

Kafa üstü duran hali hazırdaki insanlık, farklı farklı deneyimlerden geçerken, bizim ortak şuurdaki parçalarımız da bundan etkileniyor. Dalgalanmaların farkında olalım ya da olmayalım ya da -mış gibi yapıp sadece entelektüel olarak söyleyelim bunu, bütün insanlar, her şey birbirlerine bağlı. Dünyanın neredesinde ne oluyorsa bunun bir parçası da sensin.

Bu çeşit değer farklarını yakalamak çok önemli. Çünkü edindiğiniz bir şeyi gösteriyor size. O kavramla ilgili edinilen bir seviye ya da içerdeki bir his, zihinsel olmayan bir deneyimi açıklıyor. O maddeler gelmiş alanınıza, onu deneyimlemişsiniz, C tesirleri denilen şey. Bu ifşa ya da edinim, sizin hanenizdeki bir çeşit artı. Bunu edindikten sonra önünüzdeki realite komple değişti. Çünkü artık bu edinimle bakıyorsunuz realiteye. Olaylar, karşılaşmalar, maddenin kendisi artık bu edinimle izlenim veriyor size. Daha bol merhamet ve anlayış çıkarakcasınız çünkü o olay anının içinde ya da o mekanda edindiğiniz bir realite anlayışı var “ izlenmek “. Nasıl bir edinim  bu? Şimdi bunun yolunu çizeyim de siz de bu yoldan gidin, sizde bu edinimi yaşayın, mümkün mü bu? Yazar aşağıda bir şeyler demiş, bakalım.

Burada biraz da nedensellik bizim kapımızı çalıyor. Alt komşunun şeker ya da sarımsak istemesi gibi. Modern şehirlerde böyle bir şey olduğunu görmedim bu zamana kadar, şimdi “getir de, getirelim diyorlar.” Getirsinler. Peki kendimizi bu denli sevip komşumuzu sevemediğimizde neyi deneyimliyoruz, neyi getiriyorlar bize? Yukarıyı edinmişlerin açıklamaları çok önemli çünkü onlarda bizim için değer farkı. Onlar bizim boşluklarımız, ışığın gireceği yerler. O yüzden incilerimizi domuzlara atmayalım ve çok değer verelim buna. Mekanik, bizi doğmalarla, form ve biçimlerle maneviyata sürükleyen bir çoğunun bizim için tamamen zihinsel olduğu açıklamalar bize yetiyor mu? Bu dünyada ne yapıyorum cevabını alabildik mi? Bütünü hissedebiliyor muyuz? Sevgi çıkarabiliyor muyuz? Yoksa yargılarımız daha mı fazla?

Kafa üstü duran hali hazırdaki insanlık, farklı farklı deneyimlerden geçerken, bizim ortak şuurdaki parçalarımız da bundan etkileniyor. Dalgalanmaların farkında olalım ya da olmayalım ya da -mış gibi yapıp sadece entelektüel olarak söyleyelim bunu, bütün insanlar, her şey birbirlerine bağlı. Dünyanın neredesinde ne oluyorsa bunun bir parçası da sensin. Ne kadar çok kişiyle aramızda bağ hissediyoruz? Egomuz kaç kişiyi kapsıyor, komşumuzu mu? Kaç kişiyle bağlandık? Bunun içinde de ego olabildiğince az seviyede mi? Bunu öğrenmek zorundayız dostlar. Başka şansımız yok bunu doğa bize ya zorla öğretecek ya da biz yok yok o kadara gerek yok diyip öğreneceğiz. Ve öyle de yaşayacağız.

Yolda olalım varlığımızın ihtiyacı olan karşılaşmaları yapmak için. Hali hazırda çok sıkışmış ve birikmiş olan sınavlara kendi isteğimizle girelim artık. Kopya çekmek yok! Ne dedik “ izliyorlar “.  Zaten kendinden kendine bir sınav. Müfredat da sensin. Soru soran da sensin. Bir sonraki sayıda görüşünceye kadar kendimize sorular soralım. İsa’nın bize sözü var. Bu konuda söz vermiş, demiş ki; “Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız.” Dostlar, arayalım. Bulacağımızın sözü var! Arayalım.  

 

 

Mail :a.onursevinc@yukseksuurakademi.com

Web : yukseksuurakademi.com

FB : facebook.com/YuksekSuurAkademi/

 

 

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.