Yüzüklerin Efendisi serisi ile daha çok bilinen J. R. R. Tolkien, Orta Dünya evrenin yaratılışını, müzik ile bağdaştırır. Yüksek varlıklar büyük bir uyum içinde müzikle varoluşu ortaya çıkarırken, varlıklardan biri kibre düşer ve kendi müziğini üretmek ister. Kendi şahsi arzularını müziğine yansıtır ve varoluştaki müzikte uyumsuzluk meydana gelir. Harmoni bozulur, artık ahenk yoktur. Böylece bu müzikteki uyumsuzluktan kötülük doğacaktır…

“Dans eden ve şarkı söyleyen insan kozmosun ve tüm âlemlerin gücüyle bütünleşebilme olanağını bulur.” Nilgün Arıt, Şamanın Kozmik Dünyası.

Müzik… Uyumu yakalamaktır. Farklı notalardan, farklı tınılardan, farklı çalgılardan, farklılıklardan uyum yaratmaktır müzik. Hayatın ve varoluşun ve hatta kendi benliğimiz gibi. Kendi iç benliğimizle, hayatla, yuvamız Dünya ile uyumu kaçırdığımızda, içsel müziğimiz bozulduğunda, işte o anda kötülük, hastalık ve kaos ortaya çıkar.

Yaratılışın her zerresinde bir ahenk ve bu ahenkten doğan bir müzik vardır. Gezegenlerin çıkardığı titreşimler, Dünya ananın şaman davulu ile uyumlu olan kalp ritmi, akan nehirler, öten kuşlar, rüzgârın fısıltıları, esen rüzgârlar, ateşin yanışındaki çıtırdamalar, tüm varoluş muhteşem bir müzikle ve uyumla doludur.

İnsan soyu, önce yuvası olan Dünya’dan soyutlandı. Doğanın müziğini unuttu ve akabinde, kendi ruhunun müziğini duymaz oldu. Böylelikle evrenin ve varoluşun müziğine yabancılaştı. İşte uyumsuzluk ve kötülük burada başladı. Kendine yabancılaşan insan, her tür kötülüğü yapmaya muktedir hale geldi. Öldürmek, çalmak, tecavüz etmek, yalan söylemek, her biri muhteşem ahenkte basılmış yanlış notalardı ve her birinin altında kendi muhteşemliğine inançsızlık ve korku vardı. Ve böylece kopuşlar başladı… Eskilerin uyum içeren uyaklı ve müzikli duaları, kuru, çaresizlik içeren zavallı bir hal halini aldığında yani insan artık ilahi müziği duymaz olduğunda, Tanrısal olanlarla iletişimi de unuttu. İşte bu yalnızlık ve düşüş hissinin de başlangıcıydı.

Eğer çok umutsuz ve tamamen kaybolmuş hissi içinde olduğunuzda herhangi bir Tanrı’ya dua etmek gelirse içinizden, yüreğinizden akan bir şarkıyla dua etmeyi deneyin… Veya bir müzikle veya bir müziğe eşlik edecek içinizden gelen koreografisiz bir dansla… Şarkı ve müzik ve dans, birer ritimdir ve tüm varoluşun ritmiyle uyumlu olmak içinizden gelen ritimle mümkündür. Böylesi bir dua, söze ve kelimelere dayanmayan, ruhtan akan bir iletişimdir. Eğer herhangi bir yerde, müzikle, şarkı ile yapılan bir ibadet görürseniz eğer, bilin ki orada kadim sırlar hala vardır.

Bir kişi ruhsuzluk, depresyon, umutsuzluk nedeniyle Şaman’a geldiğinde, şaman şu dört sorudan birini sorarmış; “Dans etmeyi ne zaman bıraktın? Şarkı söylemeyi ne zaman bıraktın? Masal dinlemeyi ve masallardan etkilenmeyi ne zaman bıraktın? Sessizliğin tatlı topraklarında huzur aramayı ne zaman bıraktın?” Bu dördü, ruhu onaran şifa formülleridir… Şarkı ve müzik ile vecd halini yaşamak, tüm kalple kendini o ritimlere bırakma ruhu bu yüzden şifalandırır.

Sadece ruhumuz değil, biyolojik olarak bedenimizde müziğe ihtiyaç duyar. Özellikle Toprak ananın ritmine… Dünyanın elektromanyetik alanının yarattığı titreşim olan Schumann Rezonansı her birimizin biyolojik döngüsü için önemli olduğu düşünülür. İnsan psikolojisi üzerine etkileri hala araştırma konuları dâhilinde. Özellikle uyku düzeni ile alakalı olduğu düşünülmektedir. Bu dünyanın müziğidir…

Kadim insanın inancı olan şamanik gelenekte, her hayvanın, her taşın, her bitkinin bir şarkısı olduğu gibi her insanın da kendi tınısını ifade eden bir şarkısı ve müziği vardır. Şarkı ve müzik kadim insanın olmazsa olmaz bir parçasıdır ve doğa ile toprak ana ile ve tüm kozmosla uyumlu olmanın yoludur. Hangimiz, muazzam güzellikteki bir müzik ile tüylerimiz diken diken olarak kalbimizde yaratılışı hissetmedik ki?

Amerika yerli kabilelerinden biri olan “Seminole” kabilesindeki şarkının bilgeliğine dair, güzel bir pasaj “Yeryüzü ile Konuşma Sanatı” isimli kitapta şöyle geçmektedir.

“Seminollerin şifalı formüllere dair bilgisi, geleneksel olarak, kadim zamanlardaki, kudretli şamanlardan (owa’:la:’ti) gelir. Bu insanlar hayvanların veya doğa olaylarının ezgilerini duymuş ve şarkıları öğrenmişlerdi… Bir şaman/peygamber, yaklaşık 20 metre ötedeki çalılığın Creek dilindeki ezgisini işitebilir veya yağmur yağarken çatıdan damlayan su taneciklerinin içindeki Creek şarkısını ya da bir ateşin Mikasuki dilindeki türküsünü duyup öğrenebilir.”

Özellikle kadim gelenekte şifa, bu bitkilerin şarkılarıyla veya kişinin kendi şarkısıyla yapılmaktadır. Çünkü bu, uyumsuzluğun yarattığı bozuk müziği, düzeltmek ve doğru ritme getirmek demektir. Eğer ki kendinizi kötü ve hasta hissediyorsanız, kaos içindeyseniz, sizin de ritminiz bozulmuştur, yüksek bir ruhun yaptığı bir müziği açını ve dinleyin. Bırakın o müzik sizi dengeye getirsin ve iyileştirsin… Veya doğaya çıkın ve sessizlikte doğanın müziğini dinleyin. Eğer doğaya çıkma imkanınız yoksa, sabah erken, bir parka gidin ve kuşların güne başlama şarkılarını dinleyin. Esen rüzgarın mırıltısını ve onun müziğine fısıltılarla eşlik eden ağaç yapraklarının şarkısını dinleyin. Bunlar sizi şifalandıracaktır.

Psikiyatri ve din konusunda uzmanlaşmış bir tıbbi antropolog olan ve “ShamanicVoices” kitabının yazarı JoanHalifax, şarkının gücüyle ilgili şunları dile getirir;

“Şaman şarkısı, ruh ve madde arasındaki derin ve temel ilişkiyi temsil eder. Nefesin ruhu, ezgi formunda insan bedeninin içinden ortaya çıkarken, insan gözü vasıtasıyla aydınlanan “can”ın parıltısına benzetilebilir. Orpingalik, Rasmusssen’e* şunu söylemiştir: ‘İnsanlar muazzam güçler ile hislendiklerinde ve sıradan konuşma artık daha fazla –ifade için- yeterli olmadığında, nefes ile şarkı söylerler, şarkılar düşüncelerdir.’

Şarkıyla söylenen kelime çok güçlüdür; o bir şeyi adlandırır, o tam kutsal merkezde durur ve her şeyi kendine doğru çeker. Kelime vardır ve kelime yoktur. O hem bir imgeyi uyandırır hem de o bir uyanmış imgedir. Kelime kaybolur, şiir yok olur ama hayali form zihinde kendini sürdürür ve canda çalışır. Poesis, öyleyse, asli duyularında, bir eylem, bir etki ve etkileşimdir ve o bir yaratma sürecidir.” (Halifax, 1979)

Şarkı ve müzik, yaratım demektir, yaratılmış olan sürdürme demektir ve uyum demektir. İnsanlar hep birlikte yeniden el ele barış şarkıları, doğanın öğrettiği şarkıları söylemeye başladıklarında, tüm farklılıkların birer çok sesli orkestra gibi ortaya çıkardığı muazzam uyumu hepimiz hissedeceğiz. Tekrar Doğayla ve evrenle bağlantı kurmak istiyorsak ve hayatımızda aksi giden bir şeyler varsa ve nasıl yeniden yaratabileceğimizi, kaos, karmaşa ve uyumsuzluğu nasıl şifalandırabileceğimizi bilmiyorsak, müzik, şarkı ve dans bize yardımcı olabilir…

 

Yazı: Efe Elmas

Mail: efeelmas@hotmail.com

https://www.facebook.com/efeelmas89

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sizin fikriniz nedir?