Yazı: Erkan Sarıyıldız

  

Bugün yaşamıma bakıyorum ve sahip olduğum her şeye şükrederken beni en çok bütünleyen yanımın yaratıcılığımla oluşturduğum eserlerim olduğunu görüyorum. Ortaya bir eser koymadan seneler boyu ne büyük bir gebelikle geçirmişim hayatımı. Sonraları kendimin yapabileceğine ikna olduktan sonra bitmek bilmeyen bir akış ve ortaya çıkan 8 tane kitap, yüzlerce yazı ve sabırsızlıkla yazılmayı bekleyen onlarca çocuğumu doğurma telaşım sürüp gidiyor. Bu öyle bir tutku ki bazen beni bile şaşırtıyor. Gerçekten klavyenin başına geçip elimi kıpırdattığımda ben ben olmaktan çıkıyorum, bir başka coşku, bir başka heyecan…

Ben şanslılardanım şükürler olsun. Etrafıma bakıyorum herkes günün koşturması içinde sadece yaşamı kotarmaya çalışarak, anların geçtiğini bile farketmeden deli bir yaşam mücadelesi içinde. Bu öyle bir mücadele ki, yeni birşey üretemeden olanı yok edici bir şekilde.  Ne yazık ki insanlar kendi yaratıcı yanını hep bir kenara atıyor ve benim gibi onlarcasının yaşadığı bu coşku deneyimden mahrum oluyorlar. Kendisinin bir şeyleri yaratabileceğine inanmaz bir halde; “Ben yaratıcı değilim.”, “Yeni bir şey üretmek bana göre değil. Ben olanla idare ederim.” yaklaşımı içinde. Biliyor musunuz aslında hepimiz mükemmel yaratıcılarız? Yaşadığımız her an aslında bir yaratım sürecinin parçaları.

Mükemmeliyet takıntısı ile kibir arasında çok ince bir çizgi vardır. Kişi yetersizliklerini aşmak için mükemmeliyetçi olmaya çalışır. Halbuki her yaratım mükemmeldir ve önemli olan yaratmaktır.

Ne mi yaratıyorsunuz? Yaşamlarınıza bakın. Yaşamınızdaki her ayrıntıya, hayatınızın inceliklerine bakın. Bütün bu harika yaşam deneyimlerini yaratan sadece sizlersiniz. Öyleyse bizim gücümüz var fakat farkında değiliz. Ne zaman yaratamadığınızı düşündüğünüzde yaşamınıza tekrar bakın; bu size kendi gücünüzü hatırlatır.

Nedir bizleri yaratımdan engelleyen? Yaratıcı yanımızı engelleyen sebepleri sakın dışarıda aramayın. İçinizde yaşattığınız ve ellerinizle büyüttüğünüz yargıç bunların sebebi. Genelde bu yargıcı siz çocukken oluşturdunuz. Bu yargıcın ilk tohumları anne-babanız, arkadaşlarınız ve öğretmenleriniz tarafından atılır. “Yeterince iyi olmamış”, “Becerememişsin” ve bunlar gibi onlarca kritiğin  içimizde oluşturduğu bir yansımadır yargıç dediğim. Bu yargıç seneler içinde büyür ve artık önünü alamaz olursunuz. Artık her yaratımınızda etrafınızda başkası olmasa da siz kendi kendinizin baltalayıcısı olursunuz.

Yaratımın önündeki diğer bir engel mükemmeliyetçiliktir. Aslında mükemmeliyetçilik yetersizliklerimizi aşmak için kullandığımız bir savunmadır. Her yaratımımız ilk anda mükemmel olacak beklentisi içine girmeniz yeni deneyimlerin önünü kapayacaktır.Yaratım deneyim ister. Bütün büyük insanların hayatında çok başarılı eserler kadar, bir o kadar da başarısızlıklar vardır. Kişi başarısızlıklarından ders alarak başarıya ulaşır. Hiçbir şey hazır olarak sizlere sunulmaz. Yapılacak olan denemek, sonuç almak ve sonuçları toparlayıp mükemmele ulaşmaktır. Mükemmeliyetçilik ile ilgili hoş bir hikâye vardır.

En güzel eserleriniz de çocuklarınız. Bir çocuk yetiştirip hayatta karşısına çıkacak olan zorluklara hazırlamaktan daha yaratıcı ne olabilir ki hayatta?

Hikâye bu ya, bir zamanlar çok meşhur bir heykeltraş varmış, öylesine güzel heykeller yaparmış ki, yaptığı heykelleri görenler onları canlı zannedermiş. Hele heykeller insan tasviri olduğunda görenler şaşırır kalırmış. Çoğu zaman insan mı, heykel mi anlaşılmazmış. Günün birinde bir kahin ona öleceği zamanın yaklaştığını söylemiş. Heykeltıraş çok korkmuş, ölmek istemediği için ölümden nasıl kaçabilirim? diye düşünmeye başlamış ve kendince bir çözüm bulmuş. Nasıl olsa son derece canlı gözüken heykeller yapabildiği için Azrail’i şaşırtabileceğini düşünmüş. Kendisine çok benzeyen on heykel yapmış. Azrail gelince hemen yaptığı heykellerin arasına geçmiş ve nefesini tutarak beklemiş. Azrail şaşırmış ve Allah’ın yanına geri dönmüş. Allah Azrail’e nasıl bir seçim yapması gerektiğini söylemiş ve ona “Geri dön, tekrar kendi yaptığı heykellerin arasında saklanan heykeltıraşın yanına git ve ona sana söylediğimi şeyi söyle” demiş. Bunun üzerine Azrail söyleneni yapmak üzere yeniden heykellerin bulunduğu odaya girmiş ve demiş ki “Bayım, bir tek şey dışında hepsi mükemmel. Oldukça başarılısınız ama bir noktayı gözden kaçırmışsınız, ufak bir hatanız var.” Bunu duyan heykeltıraş hemen “Ne hatası? Olamaz!” diye karşılık verince Azrail “İşte, senin hatan” demiş ve kendisini alarak götürmüş.

Ne yazık ki insanlar kendi yaratıcı yanını hep bir kenara atıyor ve benim gibi onlarcasının yaşadığı bu coşku deneyimden mahrum oluyorlar. Kendisinin bir şeyleri yaratabileceğine inanmaz bir halde; “Ben yaratıcı değilim.”, “Yeni bir şey üretmek bana göre değil. Ben olanla idare ederim.” yaklaşımı içinde. Biliyor musunuz aslında hepimiz mükemmel yaratıcılarız? Yaşadığımız her an aslında bir yaratım sürecinin parçaları.

Mükemmeliyet takıntısı ile kibir arasında çok ince bir çizgi vardır. Kişi yetersizliklerini aşmak için mükemmeliyetçi olmaya çalışır. Halbuki her yaratım mükemmeldir ve önemli olan yaratmaktır.

Hepimizin kafasında yaratıcılık dediğimizde somut bir eser olması gerektiği belirir. Yaratım illa ki bir kitap yazmak, bir resim çizmek, bir heykel yapmak, bir müzik eseri yazmak değildir. Yaşadığımız her an bir yaratımdır. Kurduğunuz yuva, pişirdiğiniz yemek, en önemlisi anne-baba olmak en önemli yaratımlarınızdır. En güzel eserleriniz de çocuklarınız. Bir çocuk yetiştirip hayatta karşısına çıkacak olan zorluklara hazırlamaktan daha yaratıcı ne olabilir ki hayatta? O yüzden bahaneleri bir yana bırakalım. Öncelikle kendimize inanalım. Hepimizde olan fakat kimilerimizin farkına varabildiği bu yönümüzü kullanalım. Ben yaratamam masallarına artık karnımız tok.

Zihninizde saklı olan cevherleri bizlere sunma zamanı. Tabii ki yaratım sırasındaki eğlenceyi de kaçırmadan. Sevgilerimle

 

Sizin fikriniz nedir?