Yazı: Müge Çevik

  

Para, hayatla ilişki kurduğumuz en temel, en somut kaynaklardan biridir.

Parayla olan ilişkimiz, önce kazanırken sonra da harcarken hayatla ilişkimizi belirler. Çünkü “para”yı her nasıl yönetiyorsak kilomuzu, ilişkilerimizi, sağlığımızı, kariyerimizi, gelişimimizi de aynen öyle yönetiriz.

Hayatı ya tüketmek ya da üretmek üzerine kurgularız. Parayı nasıl görürsek hayatı, zamanı, yemeği, bedenimizi, duygularımızı da öyle kullanırız, ya tüketerek ya da üretip değer yaratarak.

Konuyu basit tutmak için ayrımları da basit tutarsam diyebilirim ki kişi parayı ya kolay kazanır ya da zor.

Harcarken de ya kolay harcar ya da zor. Her birinin kendi içinde kolaydan zora dozları olmakla birlikte, tek tek inceleyelim:

  • Parayı zor kazanıp zor harcayanlar:

Bu tip insanların, kendilerini dar bir alana hapsetmiş, alıştığı model ile yaşamayı seven insanlar olduğunu söyleyebilirim. Hem hayatın sonsuz kaynaklarının farkında değillerdir hem de gözünü gelirden çok gidere dikmişlerdir.

Hayat ile ilişkileri de aynı böyle; kontrollü, risksiz, aynı çizgide, kalıplar içinde devam edecektir.

Hayatlarına yeni bir şey sokmayı çok sevmedikleri gibi eskilerden vazgeçmek de çok kolay değildir. Esneklikten uzak, daha çok kuralcı insanlar olduklarını söyleyebilirim.

  • Parayı zor kazanıp kolay harcayanlar:

Temel odak vermek üstüne kuruludur. Yani tüketmeyle ve daha fazlasını vermeyle asıl boşluğun dolacağını düşünme eğilimindedirler. Gelirin üstünde yapılan her türlü harcama ve alışveriş bağımlılığı, hayat ile alışveriş dengesinin kişi aleyhine bozulmuş olduğunun ve duygusal boşlukların göstergesidir.

Kişi zor elde etmeye alışmıştır, verdikçe kendinde olmayanı, hak edip alamadıklarını alacağını düşünür.

Hayat ile ilişkisi ya biriken kredi kartlarını ödemeye çalışarak ya kilo problemleriyle uğraşarak ya da mutsuz ilişkiler ile sürecektir. Bu kişileri yemek yerken de hemen ayırt edebilirsiniz, çok hızlı ve tat dahi alamadan tüketiyor olmaları çok mümkündür. Veya tam tersi çok zayıf ve çok zor yemek yiyen tipler de olabilirler.

  • Parayı kolay kazanıp zor harcayanlar:

Hayatın kendi etraflarında döndüğünü düşünebilirler. Almaya vermekten daha eğilimlidirler. Çok rahat tipler gibi görünseler de değişimi sevmez, hiçbir şeyden vazgeçmek istemezler. Bu tip insanların büyük erklere sahip oldukları ve genellikle bağırsak problemleri yaşadıklarını da  söyleyebilirim.

Mevcut düzenden çok memnun olduklarından ve hayatla ilişkileri kendileri için gayet pozitif olduğundan, genellikle çevrelerine zarar veren insanlardır. Bu zarar ilişkilerinde duygusal, işlerinde maddi olabilir.

Hayatınızdaki bu tip insanları çok kolay tanırsınız. Kendisi söz konusu olunca çok kolay isteyen ama başkasına vermekten çekinen tiplerdir.

  • Parayı kolay kazanıp kolay harcayanlar:

Bu durum, dengede ve artarak sürmesi hâlinde ideal durumdur.

Yani burada da kritik nokta kişinin kolay harcarken üretip üretmediği, katma değer yaratıp       yaratmadığıdır. Babasından sonsuz para alan ve bunu kolaylıkla harcayan birinin dengede olduğunu söyleyemeyiz. Aksine, böyle kişiler üretmek değil tüketmek için yaşarlar, bu nedenle bir bağımlılığa ya da obsesyona tutulmaları çok kolaydır.

Bahsettiğimiz kolay harcama, üretime ve yaratıma yönelik ise kişi hayat ile barışık, akışta ve   dengededir.

Dünyadaki tüm maddi kaynakların farkında ve bunları yerinde ve ölçüsünde kolayca harcayan kişi dengeli ve saygın ilişkiler kurmakta, sağlığını ideal hâlinde korumakta, zamanını yönetmekte de zorlanmayacaktır.

Para, en başta da dediğim gibi hayattaki kaynaklardan en somut olanıdır. Yaşamı alış ve algılayış şeklimiz hakkında pek çok ipucu verir. Parayla ilişkinizi anlarsanız, hayatla ve tabii ki sürekli ayağınıza takılan konularla ilişkinizi de anlayabilirsiniz.

 

Sizin fikriniz nedir?