İnsanın gündelik şuuru kendisi ve eşyalarla sınırlıdır. Oysa insan çok daha fazlasıdır. Dışa dönük algı düzeyimiz bilimsel çabalarla genişlerken içe dönüklüğümüz normal şuurumuzun ötesine geçmeyi içeren ezoterik çabalarla olası boyutlara genişleyebilir.

Kendini bil, ilkesi şuurlu olmayı özetleyen ardında geniş bir çalışma alanı olan bir sözdür. İnsan, yaşamını dolduran gereksiz duygu ve düşüncelerden uzaklaşmayı seçebilir ve onların yerine sevgiyi, bilgeliği koyabilir.

Cüneyt Gültakın

İnsan, madde, idrak, zaman, sevgi, şuur… Bunları ne kadar biliyoruz, ne kadarının farkındayız? Bu sözcükleri ne kadar biliyorsak ne kadar farkındaysak varoluş içinde, hakikat içinde ancak o kadar bir yerde oluruz.

İnsanın gündelik şuuru kendisi ve eşyalarla sınırlıdır. Oysa insan çok daha fazlasıdır. Nasıl dışa dönük algımız sınırlıysa, yani fizik alemin bir bölümünü algılayabiliyorsak,  şuurumuzun da bir bölümüyle meşgulüz. Dışa dönük algı düzeyimiz bilimsel çabalarla genişlerken içe dönüklüğümüz normal şuurumuzun ötesine geçmeyi içeren ezoterik çabalarla olası boyutlara genişleyebilir.

Kendini bil, ilkesi şuurlu olmayı özetleyen ardında geniş bir çalışma alanı olan bir sözdür. Dengeli insan olmak, bilgi ve anlayışını artırmak ve şuur düzeyimizi yükseltmek ezoterik yolun hedefi üzerindedir. İnsanın dengeli olması kendisinin duygusal, düşünsel ve içgüdüsel alanlarında egemenlik sağlamasıyla mümkündür. Bunun da gözlemci bir ben oluşturmakla başlayan bir dizi uygulaması vardır. Dördüncü Yol okulu kendini bilme üzerine birçok çalışma yöntemi dener.

İnsan, yaşamını dolduran gereksiz duygu ve düşüncelerden uzaklaşmayı seçebilir ve onların yerine sevgiyi, bilgeliği koyabilir. Yüksek duygu ve düşüncelere ulaşmayı engelleyen değersizlik, yetersizlik gibi duygu ve düşünceler bedende ilk önce niyet edilerek  sonra üzerinde çalışılarak dönüştürülmelidir. Üzerinde çalışma, yaşamımızın sunduğu olağan akışta dikkat ve kendini bilme tekniklerinde kalarak yapılır. Belki bunun için insanlar çeşitli bahanelerle büyük kentlere çekiliyorlar. Günlük yaşamın sıradan olmadığını, olayların gizli dilini dikkatte olduğumuzda hemen fark ederiz. Ruhsal bir çalışmaya başlamak için illa özel bir gruba, bir kılığa girmeye, uzak ve kutsal mekânlarda olmaya gerek yoktur. Yalnızca şuursuzca çalıştırılmak yerine şuurla çalışmayı seçebilirsiniz.

Ruhsal bilgilerde insanın dört şuur düzeyinden söz edilir: Fiziksel, zihinsel, sezgisel, ruhsal. En düşükten en yükseğe şuurluluk  böyle sıralanır ve etki alanı en geniş olanlar şuur düzeyi en yüksek olanlardır. Bu durum toplumsal yapılanmaya yansır; imparator İskender olur, ama onun özendiği de Diyojen, Aristo gibi bilgelerdir.

Ruhsal çalışmalar için elbette bir grup içinde olmak, özel mekanları dolaşmak yararlıdır. Çalışmanın hızlanması açısından binlerce yıl insanlar bunu yapmışlardır. Yaşamın içinden sizi aynalamaya gelenler çok acı verebilir, ama grup arkadaşınız sizi daha az incitir. Kaba benliklerinizi grup arkadaşlarınız içinde daha kolay fark edebilirsiniz. Özel mekanlara grup olarak yapılan ziyaretler başka bir tat, başka bir tesir içerir.

Niyeti yönlendirmek ve yaşamı dönüştürebilmek şuurlu olmak demektir. Ruhsal sevgiyi, bilgeliği ve bolluğu almak için de bulunduğumuz mekânda ve ait olduğumuz öteki boyutlarda bütünle uyum durumunda olmanız gerekir. Uyum birliğe ve akışa katılmak, anlamına gelir ki bu durumlarda ayırmak, sevgisizlik söz konusu olamaz. Ayırmak, egosal her durumu içerir; sevgisizlik de aslında en büyük kopuştur. Güzelliklerin bedenimizle, zihnimizle bütünleşmesine izin vermeliyiz.

İnsan daha şuurlu olmak istiyorsa zaman algısı gibi kendi özünü anımsatmayı engelleyen bir eylemi değiştirmesi gerekir. Zaman idrak ve şuurla ilgili bir kavramdır.Ruhsal bilgilerde insanın dört şuur düzeyinden söz edilir: Fiziksel, zihinsel, sezgisel, ruhsal. En düşükten en yükseğe şuurluluk  böyle sıralanır ve etki alanı en geniş olanlar şuur düzeyi en yüksek olanlardır. Bu durum toplumsal yapılanmaya yansır; imparator İskender olur, ama onun özendiği de Diyojen, Aristo gibi bilgelerdir.

Elbette bu dört algı düzeyine bir basamak olarak  bakmamak ruhsalı salt hedef yapmamak gerekir. Bir evin balkonu gibi kullanarak yaşamak gerekir. Dünya üzerinde olduğumuz sürece yaşantılarımıza göre, örneğin düşme gibi fiziksel bir zorluk yaşadığımızda fiziksel algı düzeyini kullanırız. Her algı düzeyi gerektiği zaman kullanılmalıdır. Evin balkonunu her zaman kullanmayız, ama kimi zaman da oradayızdır.

Fiziksel düzeyde insan bedenle özdeşleşir, sorunlara fiziksel çözümler üretir, daha çok duyulardan gelen algıları kullanır. İlk düzeyde insan üç boyutluluk içinde hapistir, daha çok yasanın işlediği bir konumda daha çok enerji harcayarak ilerlemeye çalışır. Sorunları fiziksel çözümlerle çözme eğilimi vardır. Sürüngen beyni kullanan tepkisel insanlar bu düzeydedir. Bektaşilikte Şeriat Kapısı bu düzeye denk gelir. Düşük algı düzeyindeki tepkisel insanın kurallara gereksinimi vardır.

Zihinsel düzeyde duygusal algılar çalışır, simgesel anlamlar kullanılır, seçenekler değerlendirilir. Sorunların nedenleri araştırılır. Bu düzeyde sözler öne çıkar. Açgözlülük, fırsatçılık, önce davranmayı planlama, duygusallık belirleyici olur. Bektaşilikte Tarikat Makamı bu düzeye denk gelir. Talip bu aşamayı geçmek için görevler üstlenir, iyi davranışlara yönelir.

Sezgisel düzeyde insan imge diline geçer, rüya, müzik, şiir gibi yüksek algılarla düşünmeye başlar. Olayların dilini anlamaya çalışır, engellerin yaşamın öteki alanlarındaki yansımaları fark edilmeye başlanır.  Önyargılar bu aşamada daha kolay aşılır. Bektaşilikte Marifet Kapısı bu algı düzeyine denk gelir. Şuuru yükselen talip bu aşamada yeteneklerini sergiler, örneğin Yunus Emre şiir söyler, söyleşileriyle insanları etkiler.

Ruhsal düzeyde insan birliğe ulaşmıştır ve bütünsel bir bakışı vardır. Kendi süreçlerini bütünden ayırmadan düşünebilme olgunluğundadır. Sorunlar yoktur, sorunun bileşenleri tanrısal anlatım biçimleridir onun için. Bektaşilikte Hakikat Kapısı bu algı düzeyine denk gelir. İnsan-ı Kamil, olgun insan, yeryüzündeki son şuur aşamasıdır ve halk arasında keramet denen kimi tanrısal niteliklere sahiptir.

İnsan, şuurun büyük yolculuğunda yeryüzündeki bir ara geçişte, bir eşikte yer alır. Görevi yolculuğu tamamlamak ve bir üst aşamaya geçmektir. Bu dönüşümde şuur yeni bir biçime bürünür, yeni evrensel yasalara bağlanır. İnsan bu aşamada artık eski şuurunda değildir, nasıl bitki şuuru başka, hayvan şuuru başka, insan şuuru başkaysa yeni boyutta yeni bir şuurdadır.

Şuurun önünde dört engel vardır. Maddeci düşünce kalıpları, bütüne uyamamaktan gelen, donmuş enerjileri taşıyan benlikler,üç boyutlu dünya mekanına ait çizgisel zaman anlayışı ve sevginin niteliğinin düşürülmesi.

İnsan daha şuurlu olmak istiyorsa sevgi anlayışı gibi kendi özünü anımsatmayı engelleyen bir eylemi daha değiştirmesi gerekir. Sevgi günlük şuurumuzun çok ötesinde bir kavramdır. Duyulan sevgi günlük şuurun üç boyutta yetebildiği kadar olan gerçek sevginin küçük bir yansımasıdır. En yüksek, en temel, en değerli duygulardan biri olarak sevgi yüksek boyutlarda tek geçerli bir malzeme, bir araç, bir kudrettir. İnsan bedeninin sevgiyle dolması niteliğini artırır ve onun evrensel güçlerden beslenmesini sağlar.

İnsan, şuuru geliştirebilmek için maddeyle ilgili bilgilerinin yeterli olmadığını kabul etmelidir. Şuuru maddenin bir işlevi olarak görmeyi bırakmalıdır. Maddeyi bütünüyle bilmeden işlevleriyle ilgili olarak iddialı açıklamalar yapamayız. Maddenin, atomun içine indikçe büyük bir bilinmezlik boşluğuyla karşılaşırız. Sözgelimi, maddenin dörtte birini algılayan insan maddeyle ilgili alçakgönüllü açıklamalar yapmak durumunda kalır. Yüksek bir fiziği, maddenin tamamını algılamamızı engelleyen algı düzeyimizde şuur çalışmaları doğal olarak önem kazanır.

İnsan kendisini günlük şuurla bir tek varlıkmış gibi algılar, oysa insan birçok benliği taşır. Bu benlikler belli zamanlarda, mekan değişimlerinde ortaya çıkar ve bedeni yönetir. Dördüncü Yol öğretisi insanın çoğu olumsuz olan benliklerinden çeşitli uygulamalarla  bir gözlemci ben oluşturarak kurtulabileceğini ileri sürer.

İnsan daha şuurlu olmak istiyorsa zaman algısı gibi kendi özünü anımsatmayı engelleyen bir eylemi değiştirmesi gerekir. Zaman üç boyutlu dünyada çizgisel akar, ama şuurlu insan bu algıyı genişletebilir. Zaman idrak ve şuurla ilgili bir kavramdır. Dünya maddesiyle yüksek bir boyuttaki maddesel nitelikler aynı olmadığından zaman da aynı değildir. Yüksek boyutta fiziksel sınırlar, başlangıç ve son kavramları farklıdır. İnsanın uyku durumunda üç boyutlu ortamdan kopuşu ve şuur genişliği içine girmesiyle rüya zamanları da esnemeye başlar. Rüyadaki zaman biçimi üst boyutlardaki zaman biçimini anlamamızı kolaylaştırır.

İnsan daha şuurlu olmak istiyorsa sevgi anlayışı gibi kendi özünü anımsatmayı engelleyen bir eylemi daha değiştirmesi gerekir. Sevgi günlük şuurumuzun çok ötesinde bir kavramdır. Duyulan sevgi günlük şuurun üç boyutta yetebildiği kadar olan gerçek sevginin küçük bir yansımasıdır. En yüksek, en temel, en değerli duygulardan biri olarak sevgi yüksek boyutlarda tek geçerli bir malzeme, bir araç, bir kudrettir. İnsan bedeninin sevgiyle dolması niteliğini artırır ve onun evrensel güçlerden beslenmesini sağlar.

Kendini bilme denen kadim bilgilerden günümüzdeki ezoterik çalışmalarla gelen yüksek bilgiler ve uygulamalar bütünü insan aşamasındaki ruhsal varlığın idrak ve şuur olarak yükselmesini sağlar. Yükseliş, bilgilerimizin genişlemesine, o bilgileri hak edişimize bağlıdır. İnsan, madde, idrak, zaman, sevgi, şuur hepsi birlikte genişler ve asıl anlama kavuşur. Ruhsal varlığın niteliği yönünde tüm çabalar şuur üzerinden bir “tekâmül”dür. Şuur, bir tekâmül birimi olarak işler.

 

Mail : cuneytgultakin@yukseksuurbilimleridernegi.com

Web : yukseksuurakademi.com

FB : facebook.com/YuksekSuurAkademi/

 

 

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.