Böyle bir sanat mı var?

Çok kimseyi yaşama sanatının varlığına inandırmak, bir hayli güç olacak. Nedir bu yaşama sanatı? Nasıl tanımını yapabiliriz bu sanatın? Yaşamın her anının tadını çıkararak doya doya, dolu dolu yaşamak diyecek olsam; ya da Nazım’ın dizelerinde dile getirdiği gibi,
“Anlayarak bir usta kitap gibi, 
Bir sevda şarkısı gibi duyup, 
Bir çocuk gibi yaşayarak yaşamak”
desem; insanın içinin kıvançla, huzurla dolup taşmasını sağlayan bir ruhsal durumu geliştirmek, ya da insanın gözlerinin, kulaklarının ve yüreğinin tüm güzelliklere açık tutulmasını öğreten bir eğitim; yaşamdan olabildiğince zevk almayı öğrenmek diyecek olsam ve bunlara daha bir çok şey eklesem içimizden pek çok kimse haklı olarak bu tür ruhsal durumların kalıcı olamayan anlık yaşantılar olduğunu söyleyecektir. Ben gene de yaşama sanatı öğrenilirse bu anlık yaşantıların sıklaştırılabileceğini, hatta kalıcı olamasalar bile uzun süreli olabileceklerini savunuyorum. Belki gene bir çoğunuz  yaşadığımız koşullar ve toplumsal ortamda yukarıda saydığımız şeylerin gerçekleştirilmesi mümkün olmayan hayal ve kurgular olduğunu söyleyecekler.
Bir başkaları da, “yeterince param, gücüm ve ünü olsa, bir de beni dört yanımdan çevreleyen sorunlar olmasa ben nasıl yaşanacağını size gösterecek, öğretecektim” diyecekler. Para, güç, ün yarı çaba, yarı talihle elde edilebilecek şeyler. Bunlara sahip olan çok kimse var bu dünyada. Ama şu sorunlardan kurtulmak nasıl bir şey? yeterince parası, gücü, ünü olan ne çok kimse mutsuzluk, huzursuzluk içinde kıvranıyor. Demek ki sorunlardan kurtulmaya bunlar yetmiyor.
“Yaşama Sanatı, elden geldikçe, olabildiği kadarıyla huzurlu ve mutlu bir yaşamı gerçekleştirmenin yolunu yordamını bulmamıza yardımcı olan bir ruhsal tutumun geliştirilmesidir.” dediğim zaman bu fazla iddialı olmayan tanımda az ya da çok bir uzlaşmaya varabileceğimizi sanıyorum. Ama gene şu soru ortada kalıyor. “İyi de , yaşam koşulları huzurlu, uyumlu ve mutlu bir yaşama elvermediği zaman, o zaman ne olacak? O zaman bu sanat bize nasıl bir yol gösterebilecek?
Eğer gerçekten yaşama sanatını biliyorsanız; her durumda, her koşulda huzurlu ve dingin olmayı başarabilirsiniz. Ama bunu nasıl yapabileceksiniz?
Bildiğiniz gibi her sanatta beceri kazanmak , ustalaşmak, sürekli ve dirençli bir çabayı gerektirir. Eğer bir yaşam sanatçısı olacaksanız bu sanatta kendinizi eğitmek, becerinizi artırmak için sürekli ve sebatlı bir çaba içinde olmanıza gerek olduğuna inanmalısınız. Kesinlikle bu sanatı öğrenmek ve bu sanatta yol almak için günlük yaşamınızdan bir zaman ayırmak zorundasınız.
Her sanatın enfant prodige’leri vardır. Dahi çok müzisyenler, dahi çocuk ressamlar, dahi çocuk perde sanatçıları vardır. Yaşama sanatına gelince bütün çocuklar bu sanatta birer enfant prodige, birere dahi sanatçıdır., bütün çocuklar bu sanatın ustalarıdır. Sonra biz çocuktaki bu sanatçıyı eğitimle öldürürüz. Çocuğun kafasına paralı, paralı ve güçlü olmak , topumun onayını , kaygısını kazanmak isteğini kışkırtan tohumlar ekeriz. Tohumlar filiz verip büyüdükçe çocuğun içindeki yaşam sanatçısı yitip gider. Ancak çocuklardan pek azı bu doğal yeteneklerinden bir şeyler korumayı başarabilen çok küçük bir azınlıktır bunlar. Azınlık oldukları , bizlere benzemedikleri için onları horlayıp aşağılarız. Onlar için bir yığın küçültücü söz bulup söyleriz. “Bir türlü büyümeyecek bu adam ya da kadın” deriz. “Hiç bir şeyi ciddiye almıyor, yaşamı şaka sanıyor” deriz. Daha bin türlü lakırdı buluruz onları küçültmek için. Bir yandan da bu tür kimseleri gizli gizli kıskanmaktan da geri duramayız.
Burada aklıma bir soru geliyor. Biz gerçekten yaşama sanatını öğrenmek, gerçekten bir yaşam ustası olmak istiyor muyuz?
Sanırım mutluluk ve huzur içinde geçirilecek bir yaşama hayır diyecek aklı başında bir insan çıkmaz. Ama ya böyle bir yaşama inanmanın bir ham hayal olduğunu sanıyoruz ya da böyle bir arayışın mutluluğumuzdan daha fazla değer verdiğimiz saygınlığımıza gölge düşüreceğinden , sorumluluklarımızla bağdaşmayacağından korkuyoruz ama hepsinden daha çok mutluluğa ulaşmak için paralı, güçlü ve ünlü olmaya gerek olduğuna inanıyoruz. Bunları gerçekleştirmek için huzurumuzu kaçıran, keyfimizi bozan, bizi çeşitli gerilimlere, gerginliklere iten ölesiye bir savaş veriyoruz. Parayı, gücü, saygınlığı ve ünü hatta sevdiğimizi elde ettiğimiz zaman da bunları elde tutmak, elden kaçırmamak için gene bizi gerginliklere iten öncekinden pek farklı olmayan üzüntülü ve dertli bir savaş vermeyi sürdürüyoruz.
Bunda kesinlikle bir yanlışlık olmalı. Ya biz huzur ve mutluluğun peşinde değiliz, ya da huzura ve mutluluğa götüren yol bu değil.
Kafamızdaki kaygıları kuşkuları atamadıkça bize zevk vereceğini düşündüğümüz, umduğumuz şeyler beklentilerimize karşılık vermeyecekler.
Biz yaşamayı hep sorunların çözümüne , ardı arkası gelmeyecek sorunların çözümüne erteledik. Önce , yaşamaya başlamak için okulun bitmesini bekledik, sonra bir iş güç sahibi, çoluk çocuk sahibi olmayı bekledik. Sonra işimizde yol almayı
çoluk çocuğun büyümesini bekledik. Şimdi de emekliliğimizde erteliyoruz yaşamı. Bir süre daha geçince bu dünyadan umut kesip beklentilerimizi öldükten sonrasında , öteki dünyaya yönelteceğiz. Bizimkisi yaşanmadan geçip giden ertelenmiş bir yaşam…
Sorunlarımız olmasa mutsuz, huzursuz olmayacaktık. Öyle değil mi? Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Sorunumuz yoksa yine sorunumuz var demektir. Çünkü ot gibi yaşıyoruz demektir. Yaşamınızda ne yüreğimizi çarptıracak bir heyecan , ne gözlerimizi yaşartacak bir coşku var demektir. Yaşamın, ellerimizin avuçlarımızın arasından akıp gitmesine seyirci kalıyoruz demektir.
Geç kalmadan kararınızı verin, gerçekten ve yürekten yaşama sanatını öğrenmek istiyor musunuz? Kendinizi yeni baştan eğitip, içinizdeki sanatçıyı gerçekten yüzeye çıkartmak istiyor musunuz? Bu konuda bir kaç yazı okumanın, konuşmalar dinlemenin, ya da basmakalıp bir kaç öğüdün pek fazla yararı olamayacağını biliyorsunuz kuşkusuz. Peki ne yapmalı? En başta söyleyebileceğim şey şu: Bu konuda verilen öğütlerin, söylenen güzel sözlerin hiç mi hiç yararı olmadığıdır. “Ayağını sıcak tut, başını serin, gönlünü ferah tut düşünme derin”
Bütünüyle bu önerilere katılıyorum. Tek sorun ayağını sıcak, başını serin tutmanın yolunu biliyorum da gönlümü ferah tutmanın, kafamı üzüntülerden, kaygılardan, kuşkulardan, kuruntulardan, parazit düşüncelerden uzak tutmanın yolunu bilemiyorum. Üzüntülerden, kaygılardan, kuşkulardan zihnimizi kurtarmak, izlemek, irademizi kullanarak olabilecek bir şey değil. İrademizi kullanarak düşünceleri kafamızdan kovamayız. Olsa olsa onları daha büyük bir güçle, daha büyük bir basınçla beklenmedik bir anda yüzeye çıkarabilecek biçimde bastırabiliriz.
Bizim bir olay, bir sorun karşısındaki tepkilerimizi belirleyen, bir konuda önceden verdiğimiz kararlar ya da duyduğumuz ve benimsediğimiz öğütlere uyumlu davranmak isteğimiz değil, o anda sinir sistemimizin içinde bulunduğu durumdur. Sinirlerimizin gergin olmadığı bir ortamda bir olay ya da soruna tepkimizle, aynı olay ya da soruna sinirlerimizin  art arda gelen tatsız olaylarla son derede gergin olduğu zamanki tepkimizin çok farklı olabildiğini kendi yaşamımızdaki örneklerle iyice biliyoruz. Hatta bu durumu dile getirmek için sık sık bardağı taşıran son damla deyimin i kullanırız
Sözü daha fazla uzatmadan hemen söyleyeyim; Yaşama sanatında en başta gelen ilke sinir sistemindeki gerilimleri, gerginlikleri gidermek, sinir sistemini gevşek tutmanın yolunu öğrenmektir. Gergin sinirler ve gergin sinirlerin neden olduğu gerilim, yaşama sanatçısının kesinlikle kendisini kurtarması gereken şeydir.
Yaşama sanatını öğrenmek, bu sanatta ustalaşıp beceri kazanmak için bir zaman ayırmak zorundasınız dediğim zaman anlatmak istediğim şey buydu. Sinir siteminizi rahatlatmak, sinir sisteminizi eğitmek, sinir sistemindeki gerginlikleri , gerilimleri gidermek için her gün buna bir zaman ayırmalısınız. Bir süre sabah, bir süre akşam sinir sistemini gevşetme egzersizleri yapmalısınız.
Benim bu konuda bildiğim ve önerdiğim Zen meditasyonu da diyebileceğimiz ‘Zazen’ ya da hareketli meditasyon diye de adlandırabileceğimiz ‘Tai Chi Ch’uan ve Chigong (Chi Kung) dur. Belki bunlar kadar etkili ya da etkisi bunlarınkine yakın başka yöntemler de vardır. Ben bilemiyorum. Asıl sorun buy değili Gerçekten yaşama sanatını öğrenmeye karar verdiniz mi? Sorun bu. Eğer karar verdiniz ise ve buna bir zaman ayırmadan bir yere varamayacağımızı, hiç bir becerinin emek ve alın teri olmadan elde edilemeyeceğini biliyorsanız kesinlikle bu sanatta az ya da çok yol alacaksınız demektir.
İlhan Güngören – 3.Göz dergisi / 2000 yılı- 0 sayı arşivinden alıntı. 

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.