• Başlamak, bitirmenin yarısıdır.
  • Nasıl başlarsan öyle devam eder.
  • Başlangıç her zaman “şimdi”dedir.
  • Bir başla sen, gerisi gelir.
  • “Yap ya da yapma. Denemek yok!” (Yıldız Savaşları’ndan…)

Bir işe giriştiğimizde, başlamak üzerine söylenegelen onlarca kalıplaşmış cümle işitebilir, sayabiliriz.

Anlayış, eğer dengesinden sapmışsa, onu dolayısıyla bireyi köşeye sıkıştıran bir soru belirir; “Peki ama nasıl başlanır?” ki bu kuşkusuz tuzakların en büyüğüdür ve gereğinden fazla takılmak “nasıl”a hep yolda oyalar, hedeften alıkoyar. Hem de zor gelebilir başlamak; sıfırdan, kalınan/olunan yerden. Neden? Travma sonrası stres bozukluğu, dikkat eksikliği, depresyon… “Neden?” sorusuna neden sayısız. Belki öz benlik istemez bunu tembellikle, pasif agresyonla kamufle eder.

“Nasıl?” sorusunu eyleme sormak ilk adımın niteliği, niceliğini araştırır ve eylemin yapılış yöntemi, biçimi hakkında bilgi almak motivasyonlarını taşır bünyesinde. Akılcılıkla devinimi öğrenen bizlerin kaçınılmazıdır ve buna rağmen “Nasıl?” bir işe başlamadan evvel sorulmamalıdır. Zira işin aslı iş bitirildiğinde belirginleşir. Eylemi gerçekleştiriş biçimi, biçemi her birey için benzersizdir, yol yordamların ayrı ayrı hepsinde kendine omurga, kas, beden, ruh ile tanımlanır. Virginia Woolf hiçbir zaman “Oturayım da bilinçakışsal iki üç roman yazayım.” dememiştir. Yeterince emek harcadıktan sonra ruhunun imzasıyla kimliğini aşikâr etmiştir.

Öğrettiklerini, şahsını hep saygıyla anacağım, öğrencisi olmaktan onur duyduğum bir ağabeyim, hocam bir keresinde bana “Bilgin var… Oturmasını bekleme bir şeylerin. Başla. Sadece başla. Çok büyük bir işin varsa önünde onu çok küçük parçalara böl, yap, tamamla…” ile başlayan yaşamımın en benzersiz derslerinden birini aktarmıştı. Kendisinin ne demek istediğini bugün daha iyi algılıyorum. Parçalara ayırmak, adım adım gitmek ve daha nicesi… Arzumuz imgemiz, imgemiz niyetimiz, niyetimiz eylemimiz. İmgelemle var oluşun, özgün gerçekliğin yaratılışının altında yatan algoritma sanıldığından kolay işliyor.

 

“Minik adımlarla bir işe nasıl başlanır?”

Bu sorguyu olabildiğince somut kılarak, basitleştirerek ve örnekler vererek özetledim. Dilerim katkısı olur, güzellikler getirir.

  • Yaşamınızdaki görece en büyük engel ne? Sadece en büyük “kangren”iniz her neyse onu tedavi edin. Bir kişi sağlığını tehdit edecek düzeyde “morbid obez” ise obeziteye bağlı kas hastalığı deneyimliyorsa buna türlü türlü sıkıntı eşlik edecektir. Hekim kontrolü altında kilo vermek neredeyse tüm derdi ortadan kaldıracaktır. (Örnekten devam edelim: Kilo vermek hedeflenir, o minik adımlara bölünür.)
  • Uzun süredir bir işi tamamlamak girdilenmemişse beyne ne kadar bebek adımları atılsa da işin sonunu ön göremiyor olmak bireyi tedirgin edebilir, başladığı yere geri getirebilir. Bağımlılıktan uzak kalacak şekilde adım adım sevilen işleri yapmak; kitap okumak, dinlemek, dizi/film izlemek, ayakkabı temizlemek, gömlek ütülemek, bir arkadaşı aramak, markete gidip süt alıp gelmek… gibi basit algılanan aşina olunan işler hedef belirlenir, tamamlanırsa olumlu etki edecektir. Küçümsemeden, büyütmeden hangi işi bitirmişsek kağıda dökmeli ve her birinin yanına onay işareti koymalıyız. Kilo vermek, yeni bir dili orta-üstü düzeyde öğrenmek gibi ay, yıl mertebesinde tamamlanışı mümkün her girişim yakınlaşmış, “başarılabilir” algılanır bu sayede.
  • Ah, yine mi bir karşılık bulmadı? “Sadece yapın!” Girişin işe iş her neyse. Bulaşıklar mı birikti? Dizin makineye. Makine yok mu? Deterjanı süngere bulaştırıp sıcak suyu açın, başlayın yıkamaya! Sıcak su yok mu? Isıtın… Deterjan mı bitti? Satın alın…
  • Dönüşüm aşamasındaki eylemden ondan açılan ya da hiç dolmamış o boşluğu kitap kulübüne katılmak, bir bilgisayar programı öğrenmek, örgü örmek… gibi meşrebinize uygun aktiviteyle doldurun.
  • İçimizdeki muhalif, “yapamazsın”a hizmet eden, dışarıdaki “kötü niyetli” kişilerin tuzaklarına atlamaya pek hevesli sesle kavga ederek onu susturmaya çalışmak her işi daha da karmaşıklaştıracaktır. Yerine, yoga, meditasyon, doğa yürüyüşleri yapmak, bisiklet sürmek vb. dönüştürücülerle daha sağduyulu hâle erişilir. Büyük çaplı organizasyonlar şart mı? Elbette hayır. Oturulan yerde sevilen şarkının ritmine kapılmak, ayağa kalmak, dans etmek, yine sevilen bir şarkıyı açıp ona eşlik etmek de davranışlarımızı düzenleyen nörotransmitter maddeleri salgılatıcı “bebek adımları”dır.
  • Beyin yeni sinaptik bağlar meydana getirerek öğrenebilir, değişimlere uyum sağlayabilir, eğitilebilir. (Meraklısı, “Nöroplastisite” disiplinine dair araştırmalar yapabilir.) Tam da bu yüzden yaptıkça öğrenir, öğrendikçe ustalaşırız. İşin sırrı yeni eylemleri bedene, zihne sistem o eylem dizgesini tanıyana kadar sabırla tanıtmaya devam etmektir. (Evet, tıpkı “makine öğrenimi”ndeki gibi! Sistem, öğrenmek için yeteri miktarda girdi toplamak zorundadır.)

 

Bedriye MutafGök Bilimci

 

 

 

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.