Hoş geldin bahar. Nasıl da özledik seni. Tomurcuklanan ağaçlarını, rengarenk güzellikler sunan çiçeklerini mis gibi kokunla içimize çekmeyi nasıl da özledik!

Ebru Öztürk

Kış geldi geçti, salgın oldu bitmedi ve bizler için kendimize olan yolculuğumuz gölge ve ışık yanlarımız, yaşadığımız tüm karmaşık, dingin süreçler manaya mana kattı.

Her birimizde öyle güçlü bir güdü var ki;

kendimize olan yolculuğumuz yaşamımızın yegane nefesi gibi. Tüm yaşadığımız süreçler, duygular, oluşturduğumuz fikirler bizi, bize kavuşturmak, tanıtmak, öğretmek için yollar sunuyor.

Yaşamımız boyunca ne denli güçlü duygularla seviyor, birbirimize sarılıyoruz. Zaman zaman ayrılışlarımızın acısıyla kahroluyor, kıvranıyoruz. Ancak çoğu kadim bilgide geçtiği gibi özünde hepimiz bu dünyada hepimiz için rollerimizi oynuyoruz. Mühim olan o rollerimizin farkına varabilmekte, onların esiri olmadan yaşamın tüm hakikatine kavuşma arzusunu bir ömür hissedebilmekte.

Elbette yaşadığımız bu son yıl, hepimiz büyük değişimler geçirdik. Çünkü yaşama dokunma deneyimlerimiz bir hayli değişti. Deneyim değişirse elbette öğrenim değişir. Evren bu değişimi yaşamamız için bize bir yol açtı ve hepimiz kendi özgün tepkilerimiz ve seçimlerimizle bu dönemi geçirdik, geçiriyoruz.

Geçenlerde Yunus Emre’nin yaşamına dair bir yapım izliyordum televizyonda. Orada Tapduk Emre, Yunus’la ilk karşılaşmalarında diyor ki;

“Yoldan geldim, yola giderim.”

Hep yürüyerek gideceği yere giden şeyh, Yunus atıyla Konya’ya gideceğinden bahsettiği bir vakit ona sorar;

“At senin mi?”

“Hayır emanet bir attır” der Yunus.

“Derviş olsaydın can, can üstünde gider mi ey Yunus derdim sana. Ama değilsin. Yolun açık ola.” der Tapduk Emre ve ekler;

“Yola çık, yoldan çıkma”

Yaşadığımız coğrafyadaki bu derin bilgiler zaman zaman içimize öyle derinlikli izler bırakır ki artık yolculuğumuz biraz daha farklı anlamlar kazanır gibi hissederim. Aslında böylesi öz bilgilere kolay erişebiliyor olmak da biz coğrafyadaşların şansı belki de.

 

İnsanları en çok derinlikleriyle tanımayı sevdim. Bunun için bana bir ömür verildi. Yüzeyde gördüklerimle, derinlerde fark ettiklerim başka başka yolculuklardı. Hepsi insanla güzeldi,  insanla bütündü. 

 

Öyle hoş hislerle yoğun olduğum bir an acısı, tatlısıyla ruhuma değen her bir deneyim parçacığı için şükrettim. Yaşamımıza değen her bir insan bize bu evrendeki mucizeleri de, sevginin yokluğundaki hüsranı da anımsattı, anımsatıyor, yaşatıyor.

Bu nedenle geçen hafta yeni yaşımla buluştuğumda hislerimi şöyle ifade etmiştim; İnsanları en çok derinlikleriyle tanımayı sevdim. Bunun için bana bir ömür verildi. Yüzeyde gördüklerimle, derinlerde fark ettiklerim başka başka yolculuklardı. Hepsi insanla güzeldi,  insanla bütündü. Karanlıkları hissetmek, aydınlıklara yürümek, yaşamda, çoklu boyutta sonsuz tınıyı keşfetme yolculuğunda olmak özeldi. Yaşadım; karşıma çıkan renkleri, tonları diplerine, en yüksek doruklarına kadar yaşadım. Sayısız duyguyu en yüksek ritmleriyle hissettim, hissediyorum, yaşıyorum. Büyüyorum, oluşuyorum, yaklaşıyorum. Hoş geldin yeni yaşım, beni ilk cemreye iz yaptın.

Her yıl yaş almak, yeniden doğmak ne güzel. İçimizdeki her bir renk, ruhumuzdaki tüm tonlar, kalbimizin ritmleri bu dünya üzerindeyken mutlak suretle somut bir gerçekliğe dönüşüyor. Bu yüzden farklı zamanlarda, bambaşka yollara açılarak hepsine bir şekilde ulaşıyor, yaşamı tüm varlığımızla oluşturuyoruz.

Bazen vazgeçmek, zaman zaman da vazgeçmemek özgürlüktür.

Yaşadıkça, esnedikçe, hissettikçe ve hislerin, düşüncelerin ötesine geçtikçe yaklaşıyoruz. Kendimize, öze, tek gerçeğe;

sevgiye.

Muhteşem bir hafta, eşsiz tınılar dilerim…

Yazan: Ebru Öztürk 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.