Konumuz: Koşullardan Arınmış Saf Sevgi, Kendini Keşif ve Akış

Yaşamınızda size koşulsuz, kararlı bir sevgiyle gelenler, yaşamınızın içinde her zaman yerlerini koruyorlar, sizin her sürecinizde de bulundukları, seçtikleri yerlerde olabiliyorlar. Yaşamda olmadıklarında ise asla unutulmuyorlar ama daima hatırlanıyor ve arkalarından da sevgiyle bahsediliyorlar…

İnsanı en çok büyüten  şey de  bu;

Koşulsuz sevebilmeyi öğrenebilmek, cesurca gideceğin yönde akabilmek ve koşulsuz geleni, sebepsiz seveni tüm derinliğiyle fark edebilmek ve onları daima, değerleriyle yaşamında tutabilmek!

Hepsinin öncesinde insanın kendini yaşama potansiyeli devreye giriyor. Bu vesileyle kendini tanıma yolculuğu, insanı en saf haline götürebiliyor. Orada elbette bütünlük en yüksek boyutunda ve insan kendine ait her şeyi  keşfedebildiğinde büyüyor, olgunlaşıyor.

Kendimize ait kaç rengi ve onlara ait kaç tonu biliyor, öğreniyor, keşfediyor, yaşayabiliyor ve hissedebiliyoruz diye sormak gerekir öncelikle… Koşulsuz gelen, akışın en önemli açısı olurken,bu bütünün özgünlüğünde ve özgür yoluna açılmasıyla gerçekleşiyor.

Gerçekten de çok değerli yürekler tanıyor insan yaşamı boyunca ve onların yaşam süreçlerini de gözlemleyebiliyor. Paylaşımlarımız bu anlamda bizim içimizde de derin farkındalıklar yaratıyor. Empatiyi mümkün olan en yüksek boyutuyla öğrenebildiğinde kişiler, gerçekten algısal bir sıçrama yaşıyorlar ve artık bir çok şeye kızmak yerine, anlayış, güven geliştiriyorlar. Elbette olumlu olumsuz duyguları yaşamak da önemli. Çünkü hepsiyle insan bir bütün ve elbette farkındalık yolculuğunun da yaratıcısı…

Buluştuğumuz, karşılaştığımız, kesiştiğimiz anlar bu anlamda çok özel. Çünkü sonsuz olasılıkların, sınırsız  akışında tüm enerjimizle ve varlığımızla birbirimizle buluşuyoruz. Bu mantıkla, yaşamının derinlikli bir okyanus olduğunu ve karşısına çıkan her insanın da yaşamına bir ifade, renk, kavrayış, anlam ya da öğrenim getirmek için geldiğini anlıyorsun.

Yaşam ve ölüm hep iç içe. Uyku ve uyanıklık da öyle…

Zıtlıklar da her bir arada. İnsan yaşarken ölümü de hissedebildiğinde yaşadığı hiçbir şeyin zamansal olarak sonsuz olmadığını ve belli bir sürece yayıldığını fark eder. Sonsuzluğu hissettiği anların ise bambaşka bir realiteye açıldığını yaşar.

Sonsuzluk da sonluluk gibi yine insanın içinde, potansiyelinde gizlenmiştir belki de. Kendine kavuşum iki yanı birleştiriyor yaşamla ve ölümle. Kendine kavuşum sana, ona, birbirimize sarılış demek de olabilir… Manayı hem kendinde hem bütünde bulabilmek çok şeyi kavratır insana.

İnsan sevmeyi öğrendiğinde, bu yaşamdaki asıl hedefini gerçekleştiriyor bana sorarsanız. Zira bu kadar kesişim, deneyim, yolculuk insanın enerjisini daha yükseltmek için değil mi düşününce…

Her şey öğrenimse insan bilgiye yaklaşınca en saf haline erişmek için ilerlemiyor mu…?

Sorular hepimizin içinde farklı akışlarıyla geçerken, yaşamlarımız bunların yanıtlarını bizlere sunuyor ya da bu yanıtları bulabilmemiz için bize olanaklar sağlıyor. Hepimiz daha farkında ve daha öğrenimli bir hale geliyoruz. Elbette ruhumuzu, aklımızı, gönlümüzü perdelerinden, bariyerlerinden arındırdığımız ve uyanmayı, sonsuzlukla da kucaklaşmayı seçtiğimiz oranda. Rüyalarımızı da, gerçeklerimiz gibi bulduğumuz ve onların dilini de keşfettiğimiz sürece.

Bizler bulmak için buradayız. Yolumuzu, aklımızı, ruhumuzu öğrenmek için.

Yunus Emre’nin de dediği gibi dostlar;

“Sevelim, sevilelim bu dünya kimseye kalmaz. “

Ve öğrenelim, yürüyelim, keşfedelim, büyüyelim!

Yazan: Ebru Öztürk

 

 

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.