Dün pandeminin birinci yıldönümüydü. Her şey bir yıl önce başlamıştı. En azından bizim memlekette ilk vaka tarihi olarak geçen yıl 11 Mart açıklanmıştı. Bu bir yıl süresince en fazla dört, beş kez dezenfektan kullandım sanırım.

İlk kullandığımda kokusundan midem bulandığından bir daha elimi sürmedim. İki kez resmi bir binada zorunlu kullanmak durumunda kalmıştım. Sonra bir kez bir arkadaşımın hatırı için, bir kez de otobüste kullanarak yıl boyunca bulunduğum çevrede dezenfektan kullanmama rekoru kırmış olabilirim. Dolayısıyla ellerimde çok şükür hiçbir sıkıntı olmadı; soyulma, buruşma, ağrı, acı, kaşıntı vs. Çok şükür virüs filan da kapmadım. Demek insanı dezenfektan korumuyormuş. Zira bol su içiyordum, yanımda da sürekli kolonya bulunduruyordum. Kokusunu seviyordum ya yine de abartmadım kullanımı. Ellerimi çok daha sık yıkadım ama ve mesafeye de kendimce dikkat ettim, havasız ortamlarda bulunmamaya gayret gösterdim. Her gün yürüyüş yaptım, çiçekleri kokladım, ağaçları ve hayvan dostlarımı selâmladım. Tuhaf bir şekilde virüsten hiç korkmadım. Neden bilmiyorum ama içimde hiçbir korku, endişe oluşmadı. Sosyalliğin azalması az dokundu sadece. “Evde kal, evde hayat var” sloganına ise hiç inanmadım, çünkü gerçekçi ve çözümü oluşturacak bir yöntem gibi gelmemişti bana. Ne kadar süre evde kalabilirdi ki insan?

Deniz kenarının ve parkların yasaklandığı zamanlar bile olmuştu. En büyük şoku da o zaman yaşamıştım. Yine de güzel parkurlar buldum yürümek için. Denizi de, çiçekleri de, ağaçları da görebiliyordum. Hatta bu kadar yunusu ömrüm boyunca belki bir daha göremeyebilirim.

Bu dönem boyunca insanlar vefat etti, hastalandı, en yakınlarını, dostlarını, sevdiklerini yitirdi. Bir de herkes köşe bucak virüsten, insandan kaçarken bu hastalıkla mücadele edenlere şifa vermeye çalışan insanlar vardı. Bir yakınım yıllar önce ameliyat olup yanında refakatçi olarak kaldığımda bir insanın hemşireliği seçmesi için gerçekten “melek” filan olması gerekir diye düşünmüşlüğüm de olmuştu. İnanamamıştım yaptıkları şeylere, insanlığa…

Çok sayıda doktor, hemşire, sağlık çalışanı da yitti gitti hastalık süresince ve bugüne bakıyorum da ne değişti diye. Bir iyileşme var mı gerçekten?

Deli gibi maske üretildi, doğa yine delice kirletildi, maske kullanmaktan neredeyse normal nefes almayı unutur hale geldi insanlar; evde kalındı, parklara bir süre veda edildi, arkadaş ortamlarından uzaklaşıldı, birçok sektörde çalışılmadı, ofisler, dükkanlar, şirketler kapandı, müzisyenler öldü, ciddi ekonomik darbe alındı. Sonuç olarak neredeyiz şimdi?

Ebru Öztürk

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.