Genel yayın yönetmeni Ajan Brian adlı bir köpek olan Türkiye’nin ilk hayvan haber sitesi www.ajanimo.com, insanların hayvanlar hakkındaki genel-geçer yargılarını dönüştürmeyi ve hayvanların sesi olmayı amaçlayarak bir yıl önce yayın hayatına başladı. Hayvanların iyileştirici dilini, karşılıksız sevginin yüceliğini ve paylaşmayı hayvanlardan öğrenerek, öğrendiklerini diğer insanlara aktarmayı seçti.
Meral Demirci
Türkiye’nin ilk hayvan haber sitesi www.ajanimo.com, Proaktif İletişim ajansı yöneticilerinin bir hayvanın insanı olmayı seçmesiyle hayatımıza giren bir yayın. İki aylık bir köpeği sahiplenmeleriyle Türkiye’deki sokak hayvanları gerçeği ile tanışmaya başlamış. Üretim çiftliklerinde başlayan, satın alınan, el bebek gül bebek büyütüldükten sonra sokaklara hatta ormana terk edilen, bir kap su bir kap yemeğin çok görüldüğü sokak hayvanları gerçeği…
Onlar için ne yapabiliriz düşüncesi, onları yayıncılığa götürmüş. Bazıları bir kitap okur ve hayatı değişir, bazıları Ferrari’ sini satar ve bilge olur. Onlar ise bir hayvanın insanı oldular ve bu toplumda hayvanlara ilişkin farkındalık yaratmak üzere yola çıktılar. Proaktif İletişim ajansının sahipleri ve www.ajanimo.com hayvan haber sitesinin yayıncısı olan Birgül Taşdemir ve Melda Erçelikcan’la sokak hayvanları için neler yapabileceğimizi ve onların bize kattıkları hakkında konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz, hayvan haber sitesi kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
Birgül Taşdemir: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. 10 yıla yakın bir süre gazetecilik yaptıktan sonra, 2006 yılında Proaktif İletişim ajansını kurarak PR alanında hizmet vermeye başladım. Yayıncılık ise uzak olmadığım her zaman hayalimde olan bir mecraydı.
Uzun süredir evlerimizi kedi dostlarımızla paylaşıyorduk. Üç sene önce Ajan Brian’ı da sahiplendikten sonra hayvanlara karşı farkındalığımız daha çok arttı. Sokaktaki canları daha dikkatli incelemeye başladık. İnsanların sahiplenmek yerine satın aldıkları hayvanları, sıkılınca sokaklara veya ormanlık alanlara terk ettiklerini gördük. Sokakları hayvanların doğal ortamı olarak görüyorlar ama böyle düşünebilmek için önce sokakları onların güvenle yaşayabileceği alanlara dönüştürmeliyiz. Onların yaşadıklarına olan farkındalığımız arttıktan sonra konuya duyarsız kalamazdık. Bunun üzerine, hayvanlara yönelik bir haber sitesi yapmaya karar verdik. İnsanların hayvanlardan ve hayvanlara yapılanlardan haberdar olması gerekiyordu. Haber dili de hayvanların dili gibi iyileştirici olmalıydı. Genel medyanın ötekileştiren dili bize uymazdı. Böylece www.ajanimo.com‘un yayıncılık hayatındaki serüveni başladı.
Melda Erçelikcan: Sağlıklı düşünce, bardağın dolu ya da boş tarafını görmek değil, bardağın bir kısmının çoktan dolduğunu, bunu değiştiremeyeceğimizi kabullenerek boş kısmı nasıl doldurabileceğimizi düşünmektir. Bu kısmı seçimlerimiz belirler ve tek bir seçim bile tüm hayat akışımızı değiştirebilir. Bu noktada seçimlerimizi daha sağlıklı kılmak için önce bildiklerimizi çoğaltıp bilinç düzeyimizi genişletmemiz gerekir. Biz de hayvanlarla birlikte yaşamaya başlayınca bu konuya farkındalığımız arttı. Olayları daha farklı görmeye başladık. Diğer insanları bilmedikleri şeylerle yargılayamayız. Onlara kendi bildiklerimizi aktarmamız gerekir ki onla da bizim gördüklerimizi görebilsinler.
Ajanimo ismi nereden geliyor?
Birgül Taşdemir: Ajansımızı paylaştığımız CockerSpanil cinsi köpeğimizin isminden geliyor. Ajan Brian bize bu fikir için ilham verdi. Kendisi aynı zamanda bizim genel yayın yönetmenimiz ☺
Sokaktaki hayvanlar için amaçladığınız hedefleriniz neler?
Melda Erçelikcan: Mevlana der ki; “Rabbim buyurur ki; hayvanlar benim sessiz kullarımdır. Onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır!”
Onlar için kapımızın önüne bir kap su, bir kap mama koyarak bile bir faydamız dokunabilir. Biz her şeyden önce, sokaktaki canların yaşam hakkına saygılı olma bilincini her eve taşımak istiyoruz.
Eskinin sessiz kulları şimdinin sokak hayvanları olarak anılıyor.
Birgül Taşdemir: Sokakta görüp sahipsiz hayvanlar olarak nitelendirilen tüm hayvanların bir sahibi, bir yaratıcısı olduğunun bilincinde olup topluma da bu bilinci aşılamaya çalışıyoruz. Bir insanı olan her hayvan gibi sokaktaki canların da sağlıkla yaşamaya, doğanın hepimize sunduğu olanaklardan yararlanmaya hakları var. Irkı ne olursa olsun hepsi aynı güzellikte ve sahiplidir. “Bizimdir.”
Sokaktaki hayvanlar için öncelikli olarak gördüğünüz ve düzelmesini istediğiniz sorun nedir?
Birgül Taşdemir: Bizim asla kabul edemeyeceğimiz en önemli nokta onlara zarar verilmesidir. Kötü olayları görmezden gelmek, işkence edene sessiz kalmak olayları değiştirmeyecek; aksine hepimizi yapılan zulme ortak kılacaktır. Bu nedenle internet yayıncılığımızla, bilmeyi, öğretmeyi ve bilinçli seçimler yapılması için insanlara yol göstermeyi hedefliyoruz.
Melda Erçelikcan: Çocukluk döneminde birçok anne babaların çocuklarını korumak amacıyla ‘kediler tırmalar, köpekler ısırır’ şeklinde yönlendirmeleri insanların bilinçaltında yer ediyor. Bu nedenle büyüdüklerinde ısırılmamış olsalar bile hayvanların kendilerine zarar vermesinden endişe ediyorlar. Hayvanlardan uzak durmayı seçiyorlar. Oysaki hayvanlar da sadece korunma içgüdüsüyle hareket eder ve zarar vermeyen herkese sevgiyle yaklaşırlar. Tepkiyle değil sevgiyle yaklaşılan her canlı karşısındakini aynı sevgiyle hayatına kabul edecektir. Bizim için öncelikli olan nerede olursa olsun onlara güzel bir yaşam alanı sağlayabilmemiz.
Birden fazla sayıda hayvanın insanı olmak seçimmiş gibi dursa da, aslında değil. Devlet adına bakanlık veya yerel yönetimlerdeki insanların, hizmet etme bilinci henüz gelişmemiş. Bu açığı, hayvansever gönüllüler kapatmaya çalışıyor. Çünkü, sokaklar hayvanlar için ne yazık ki güvenli bir yer değil. Onları koruyan bir yasa da mevcut değil.
Sizce her insan evini bir hayvanla mı paylaşmalı?
Birgül Taşdemir: Bize göre evin hayvanlarla paylaşılması daha kaliteli bir yaşamın kapısını aralamak olur; fakat sokaktaki canları evine kabul edip etmemek bir seçimdir. Bunu tercih etmeyenlere de saygı duyuyoruz. Evinde 1 tane de 100 tane de olsa hayvan beslemeyi seçenlere de saygı duyulmasını istiyoruz. Birden fazla sayıda hayvanın insanı olmak seçimmiş gibi dursa da, aslında değil. Devlet adına bakanlık veya yerel yönetimlerdeki insanların, hizmet etme bilinci henüz gelişmemiş. Bu açığı, hayvansever gönüllüler kapatmaya çalışıyor. Çünkü, sokaklar hayvanlar için ne yazık ki güvenli bir yer değil. Onları koruyan bir yasa da mevcut değil. Sokaktaki hayvan; insan tarafından şiddete uğruyor, aç susuz bırakılıyor, barınacak ve doğum yapacak yer bulamıyor, yavruları öldürülüyor, tecavüze uğruyor, hatta şikâyet edilip ormana atılıyor. Sokaklar hayvanlar için güvenli bir yere dönüşene kadar, her insan evini bir hayvanla paylaşsa çok harika olurdu. Benim inancım, dünyayı vicdanlı insanlar kurtaracak. Vicdanlı insan ise, çocuğunun en az bir hayvanla büyümesini sağlayacak kadar farkındalığı yüksek anne babalar tarafından yetiştirilecek. O zaman dünya çok güzel bir yer olacak.
Melda Erçelikcan: Toplumda maalesef evinde canlılarla yaşamayı seçenlere karşı gelişen bir önyargı var. Evinin temiz olmayacağı, hayvanı olanın yalnız bir hayat süreceği, hayvan olan evde çocuk büyütülemeyeceği, hayvan tüylerinin insanın ciğerine giderek hasta edeceği, hayvan sevenin insan sevmeyeceği gibi yanlış yargılar hayvan severlerin de önünde engel oluşturuyor. Birçok kişi çevresindekilerin ne düşüneceğini önemseyerek evine canlı kabul etmekten çekiniyor. Oysaki bizimle birlikte yaşayan hayvanlar bize ve çocuklarımıza çok şey öğretiyor.
Sizce, hayatımızı hayvanlarla paylaşmak bizim kişisel yolculuğumuza neler katıyor?
İnsan, üstün bir varlık olduğu yanılsamasından Birden fazla sayıda hayvanın insanı olmak seçimmiş gibi dursa da, aslında değil. Devlet adına bakanlık veya yerel yönetimlerdeki insanların, hizmet etme bilinci henüz gelişmemiş. Bu açığı, hayvansever gönüllüler kapatmaya çalışıyor. Çünkü, sokaklar hayvanlar için ne yazık ki güvenli bir yer değil. Onları koruyan bir yasa da mevcut değil.. Tüm canlılarla eşitliyor. İnsan olma kibrini ortadan kaldırıyor. Bu kibir ortadan kalktığında, aslında aynı olduğumuzu, tek farkın fiziksel görüntümüz ve konuştuğumuz dil olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. Bu noktadan sonra, kişisel gelişim yolculuğunda muhteşem bir dönüşüm başlıyor.
Öncelikle sevgimizi göstermeyi, gösterilmeyen ya da saklanan sevginin çok anlam ifade etmeyeceğini, hayatımızı aldığımız sorumluluklara göre yaşamayı, düzenli bir hayat kurmayı, onun ihtiyaçlarını önceliğimiz olarak benimseyip bencilliğimizi bir kenara bırakmayı, en önemlisi kötü zamanlarda
birinin yanında olmak için konuşmak gerekmediğini, sevgimizi en temel şekilde nasıl iletebileceğimizi,konuşmadan anlaşabilmeyi öğreniyoruz.
Öğreniyoruz…
Öğrendikçe öğretiyoruz…
Yazı içinde spot olarak kullanılabilinecek cümleler
- İnsanların sahiplenmek yerine satın aldıkları hayvanları, sıkılınca sokaklara veya ormanlık alanlara terk ettiklerini gördük. Sokakları hayvanların doğal ortamı olarak görüyorlar ama böyle düşünebilmek için önce sokakları onların güvenle yaşayabileceği alanlara dönüştürmeliyiz.
- Sağlıklı düşünce, bardağın dolu ya da boş tarafını görmek değil, bardağın bir kısmının çoktan dolduğunu, bunu değiştiremeyeceğimizi kabullenerek boş kısmı nasıl doldurabileceğimizi düşünmektir. Bu kısmı seçimlerimiz belirler ve tek bir seçim bile tüm hayat akışımızı değiştirebilir.
Sevgiyi öğrenip şiddetten uzaklaştıkça hem onlar hem de biz kazanıyoruz. Onlar bizi seçiyor. Biz de önce kendi yaşamımızı iyileştirip herkes için yaşanılacak bir dünya hayali kuruyoruz.
Facebook / Twitter / Instagram:
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.