Yazı: Kutluhan Özdemir
Kişinin eğitim seviyesi ve yeteneklerinin yaratıcılık düzeyini belirlemede pay sahibi olduğu kesin. Ancak yine de yaratma potansiyeli denilen şey, herkeste var olan ve doğru adımlarla geliştirilebilen bir düşünce şekli.
Açıkça yaratıcılık, bilim ve meslekler üstü bir kurguda, sınırları olmayan bir öğreti. Duyguların ve sezgilerin, doğru bilgi ve motivasyonla birleşmesi anlamına gelen bu kavram, hayatın her anında.
İnsanoğlu yaratıcı olmayı becermek ve daha sonra da potansiyelini güçlendirmek zorunda. Bu doğrultuda hata yapmaktan korkmamak ve risk almayı bilmek gerekiyor.
Evrende olan biten her şey birdir ve bir her şeydir. Günümüzde yaratıcılık başlığı altında ele alınan en temel özellik ise birbiri ile alakasız parçalar arasında bağ kurarak bütünü görmek olduğunu söylenmektedir.
Yaratıcılığı ölçmeye yönelik çeşitli metotlar vardır. Dennis Hocevar yaratıcılığı ölçmeye yönelik olarak kullanılan metotları özetlemiştir. Bunlar:
1) Farklı düşünme testleri
2) Tutum ve ilgi Envanterleri
3) Kişilik Envanterleri
4) Biyografik Envanterler
5) Öğretmen değerlendirmeleri
6) Arkadaş Değerlendirmeleri
7) Supervizör Değerlendirmeleri
8) Ürünlerin Değerlendirilmesi
9) Tanınma, Saygınlık
10) Belirtilen Yaratıcı Aktiviteler ve Başarılar
Birçok çalışmanın gösterdiği gibi; yaratıcılık ve ruhsal sıkıntılar arasında kuvvetli bir bağ vardır.
Arnold Ludving, yaratıcılığın ilk aşamasını hazırlık süreci olduğunu söylüyor. Bu dönemde, kişi ilk bakışta çözümsüz gibi gözüken bir problemi çözmeye kalkar fakat başarılı olamaz. Daha sonra problem bir kenara koyulur ve kuluçka dönemi başlar. Bu dönemde, genelde kişiler başka bir işle meşgulken bilinç dışında fikirler oluşmaya başlar. Daha sonra, keşif etme, aydınlanma, evraka denilen durum meydana gelir. Bu genellikle, rüyalarda veya rahat olunan bir zamanda oluşur. Fakat iç görü keşif etmek için yeterli değildir. O yüzden son aşamada, eldeki veriler değerlendirilir ve fikirler bilimsel, estetik veya sosyal standartlara göre test edilir.
Psikanalistlerin “egonun hizmetinde gerileme” diye adlandırdıkları; deneyimleri genişletmek ve zenginleştirmek için bilinç dışına dönmeyi anlatıyor. Zihnin alt kısımlarına erişmek, sanatçıların, yazarların, daha az ölçüde filozofların ve bilim adamlarının yapabildiği bir şey gibi gözüküyor. Ya da bir başka değişle, zihnin alt kısımlarına erişebildikleri için bu insanlar yazar, filozof veya sanatçı olarak toplumda yer ediniyor.
Bilinçdışının günlük hayattaki beklenmedik şekilde ortaya çıkışı ise ruhsal sorunları olan insanları karakterize etmektedir. Birçok çalışmanın gösterdiği gibi; yaratıcılık ve ruhsal sıkıntılar arasında kuvvetli bir bağ vardır. Yaratıcı kabiliyeti olan zeki insanlarda ruhsal sorunların oranı genel popülasyona kıyasla yüksektir.
Yaratıcılık hakkında bugüne kadar yapılmış birçok farklı yorum vardır. Bunlardan bir kaçı şu şekildedir;
San’a göre: “Yaratıcılık her bireyde var olan ve insan yaşamının her bölümünde bulunabilen bir yeti, günlük yaşamdan bilimsel çalışmalara dek uzanan geniş bir alanı içine alan süreçler bütünü, bir tutum ve davranış biçimidir.”
Torrance : “Sorunlara, aksaklıklara, bilgi eksikliklerine, kayıp ögelere, uyumsuzluğa karşı duyarlı olmak, güçlüğü tanımlamak, güçlüğe çözüm aramak ve kestirimde bulunmak.”
Rawlinson : “Yaratıcı düşünmek bir rüya görmektir” der.
Yaratıcı bireyin sahip olduğu ortak özellikler ise şu şekildedir :
· Başarılıdır,
· Yaratıcı insan düzen gereksinmesi ile güdülüdür.
· Öz kanıtlama içerisindedir.
· Özgürdür
· Yüksek üretim gücüne sahiptir
· İlgi alanları çok yönlüdür
· İçe dönük bir yapısı olabilir
· Coşkuludur
· Önsezilidir
· Etkileyendir.
Yaratıcılık sancılı bir doğuma benzer, fakat zevk verdiği için yapılmaz doğumlar.
Sadece yaratıcı olmak yetmez, kişinin aynı zamanda yaratabilme cesaretine de sahip olması gerekmektedir. Kişinin ciddi bir öz disiplin de barındırması gerekmektedir yaratıcılığın başarıya ulaşması için. Kendi kendine var olan mucizevi bir şey değildir diğer her şey gibi. Kişinin ciddi emekleri ve uğraşları sonucu kişiyi ziyaret eden duyguların ve düşüncelerin harmanlanması sonucu ortaya çıkacak bir durumdur. İnsan yaratıcılığını sınırı ise yine kişinin kendi hayallerini sınırlandırdığı noktada sona ermektedir. Bilim de aslında bu noktada bir paradoksu barındırmaktadır içinde. Şöyle ki;
Gelişen bilim ve sanat insan zihninin düşünme ve hayal etme kabiliyetinin önündedir. Herkes için geçerli olmamakla birlikte bu tez toplumdaki birçok birey incelenerek doğrulanabilir. İnsan yaratıcılığından da öte bahsetmek istediğim bir diğer nokta ise, doğadır. Kendini dört duvar arasına hapseden insan zihnini de aynı şekilde hapsederek düşünme kabiliyetini sınırlandırmaktadır. Gözlerinin önünde durmakta olan esas yaratıcı doğaya sırtını dönmüş insan doğanın ucuz birer taklitleri olan bilim ve sanat ile yaratıcılığını sınama girişimindedir. İnsan yaratıcılığını önündeki en büyük engel yine insanın kendisidir ve semer vurulmuş düşüncelerinin iplerini asacak birer bilimsel dayanak aramak insanın içinde bulunduğu büyük bir yanılgıdır.
Evrende olan biten her şey birdir ve bir her şeydir. Günümüzde yaratıcılık başlığı altında ele alınan en temel özellik ise birbiri ile alakasız parçalar arasında bağ kurarak bütünü görmek olduğunu söylenmektedir. Bakacak olursanız ve biraz da doğanın ve evrenin işleyişi ve aslında her şeyin bir olduğunu anlayan kişi bunu görmek ve ortaya koymak sanıldığı kadar zor değildir.
Sanayi devrimi ve sonrasındaki insanlığın gelişim süreci ve çağdaş bilim şeyleri ayırmak üzerine kuruludur, uzmanlık adı verilen ve gelişim aslında insanın düşünme yetisi üzerinde büyük bir negatif etki yaratmaktadır. Günümüzde üniversitelerde yapılan tüm araştırmalarda ve ilerlediğimiz yönde insanların içinde bulunduğu büyük bir yanılgıdır bu. Ziraat mühendisliği fakültelerinde bitki hastalıklarını incelerken aynı tarlada yaşayan hayvanlardan ve onların etkisinden hiç bahsedilmemektedir ve başka bir bilim(!) dalı altında ayrıca öğretilmektedir. Keza yine fizik eğitimlerinde maddeleri ve hatta yetmezmiş gibi fiziğin kendisini dahi dallara ayırıp bunları ayrı ayrı konu başlıklarında incelemektedirler. Yaratıcılık dediğimiz olgu büyük bir tehlikenin içindedir ve olmaya da devam edecektir insan teker teker incelemek yerine etrafımızda olan biten her şeyi bir olarak algılamayı öğrenemediği sürece.
Akan bir nehrin içerisinde parça parça su alıp laboratuvarlara götürüp inceleyerek nehir hakkında edinebileceğiniz bilgi çok sınırlıdır. Her şey akan bir nehirdir ve bizim yapmamız gereken şey o nehri bir bütün olarak incelemektedir. Ardından yaratıcılık dediğimiz kavramın sanıldığı kadar ender ortaya çıkan bir şey olmadığı anlaşılacaktır. İnsan düşünme şeklini tekrar gözden geçirmeli ve değerlendirmelidir.