Şimdi size yaptığım seanslardan birini anlatmak istiyorum. Sağlık profesyonelleri katılımcılarıyla bir eğitimdeydik. Konuyu bilenlerle çalışmak daha öğretici oluyor. İçlerinden biri benden seans istedi. Seansı yaptıktan sonra bir üzüldüm. Bu ülkenin bir türlü istediğimiz gibi ilerleyememesini öylece gözler önüne serdi. Hikaye bana, “Hadi cahil cahildir ama okumuş cahillere ne demeli?!” dedirtti.

DANIŞANIN SORUNU: Zihinde karışıklık. Bir ön görüşme sonunda, gittik arkadaşımızın geçmişine; çocukluğuna. Danışanımız, yaşamın zorluğunu erken fark edenlerden… 8 yaş, 10- 14… Sürekli zorluk, sürekli kaza, sürekli travma… En büyük darbeyi ise 10 yaşında geçirdiği kazadan sonra gittiği hastanedeki doktordan yemiş. Doktor ailesine demiş ki; “Cesedinizi götürün, yapacak bir şeyimiz yok!”. Sedyede yatan ve henüz ölmeyen 10 yaşındaki çocuğun duyduğunu bilmeden. Belki de bilerek. Belki de önemsemeden!

Sonuç: Zamanında müdahale edilmediği için uzayan iyileşme süreci ve arka arkaya olunan 30 ameliyat daha!

Kime zarar? Hepimize!

İkinci büyük darbe ise lise dönemindeki bir öğretmeninden. O kadar ameliyattan sonra sağlık şartları yüzünden başına takması gereken bir aparatı adam şapka sanıyor. “Derste takamazsın” diyerek çıkarttırmaya çalışıyor. Kim kazanıyor? O öğretmen. İyileşene kadar bu arkadaşımız okula gitmiyor. Üzerine kaybolan bir kaç yıl daha… (Tam 5 yıl)

Kime zarar? Hepimize!

Şimdi maddi dünyada başarılı, manevi dünyasında huzurlu bir yaşam sürmesine rağmen bilinç dışındaki bu yükler yüzünden zihni sürekli karışıktı. Birlikte geçirdiğimiz iki saatte edindiğimiz bilgiler bunlardı. Affetmek gerekti; o doktoru, o öğretmeni ve hayatına ot tıkayan kim var kim yok herkesi… Affetmeyi seçti arkadaşımız. Kolay değildi ama seçti. Çok şükür.

Güler Pınarbaşı

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.