Röportaj: Hüseyin Akdağ
Onur ile ilk karşılaştığımızda ne kadar naif bir ruh olduğunu düşünmüştüm! Sizi incitmemek için özel bir çaba harcadığını ve bunu tüm içtenliğiyle yaptığını kolaylıkla hissedebiliyordunuz. Zamanla o ruhun taşıdığı birçok güzel renge şahit oldum. Yaptığı şeyi daha iyi yapabilmek için yeni yollar arıyordu ve bunu yakalayabileceği hiçbir anı kaçırmıyordu. ‘Dilek Türker’ gibi bir tiyatro duayenini kendisi sayesinde daha yakından tanıma şansı buldum. ‘Tiyatro Ayna’ ekibi olarak bizlerle buluşturdukları birbirinden güzel oyunlar, kimi kahkahalarla düşündürmüş kimi tutamadığımız gözyaşlarıyla bambaşka dünyalara götürmüştür. Onur, işine duyduğu saygı ve sevgi ile kazınmıştır zihnime ve ‘tiyatro’ nun tam bir ‘ekip’ işi olduğuna inanan ben, bu ‘renkli’ dünyanın mutfağında olanları kendisinden dinleyelim istedim!
Oyuncu olmaya karar mı verdiniz yoksa bu zaten sizin kaderiniz miydi? Bize sürecinizden biraz bahseder misiniz?
Oyuncu olmak… Bildiğimiz anlamda kader ve sizin yeniden şekillendirdiğiniz kader arasında ince bir çizgi var. Benim hayatımda, sanırım benim yönlendirmelerim daha ön plandaydı. İstedim her şeyden önce. Amatör ve üniversite tiyatrosuyla başladım oyunculuğa. Amatör yapılar, bana kalırsa korunaksız, hırpalanarak yürünen bir yol. Ama iyi ki böyle başladım. Bugün bile neyi niçin yaptığımı anlamamamı sağlayan öğrenimlerim, o yıllarda kazanıldı. Daha sonra Ankara Sanat Tiyatrosu’nda eğitim aldım. AST ise, dönüm noktam oldu oyunculuk yaşamımda. AST’ın 40. yılında, sanat ve aşk kokan bu kurumda, nice değerli usta ve oyuncuyla çalışma şansını yakaladım. Oyunculuk ile beraber dekor, ışık, üslup, adap ve daha nice hayat deneyimi ile 10 yıl kadar yoğruldum. Derken İstanbul’ a gelmem gerektiğini hissettim. İstanbul Devlet Tiyatrosu ve Tiyatro Ayna’ da çalışmaya başladım. Halen Tiyatro Ayna’dayım.
Sizce kamera önü oyunculuğu ile tiyatro sahnesi arasındaki fark nedir? Hangisi sizi daha çok heyecanlandırıyor?
Tamamen teknik bir fark aslında. Yoksa oyunculuk oyunculuktur. Ekranda sergileyeceğiniz performansınızın kapasitesi kamerayı partner edinmekten geçiyor biraz. Onu iyi tanımalı, kendi sınırlarınızı doğru çizebilmelisiniz. Sahnede ise çok farklı dinamikler ile oynuyorsunuz. Her ikisi de ayrı ayrı deneyim gerektiriyor. Ama benim heyecanımı yüksek tutan her zaman sahne.
Bize biraz tiyatronun perde arkasından, oradaki ekip ruhundan, çalışmadan bahseder misiniz?
Ekip Ruhu konusunda profesyonel yaşamda karşılaştığım ile inandığım biraz çelişiyor. Kısaca bahsetmek gerekirse, tiyatro, sahnede görünenden çok daha fazla kişinin emeği ve eş zamanlı davranmasıyla meydana gelir. Amatör tiyatroda ve AST’ de deneyimlediğim, dekorunu, dekorcunun yanında yer alarak boyamanın, ışığın renklerinde fikir sunmanın, provada saçmaladığında beraber gülmenin ve akşama oyuncusu, dekorcusu kim varsa hep beraber çıkıp bir yerlerde sohbet etmenin tadı hiç bir şeyde yok. Tadının yanı sıra, insan ruhunu daha güzel ve eğlenceli şekilde hiçbir şey doyuramaz. Ertesi gün olsun da gideyim diye can attığınız bir işe gitmenin tadı, dünyanın en güzel şeylerinden biri. Ama nedense birçok profesyonel yapıda, herkes kendi statüsündeki kişilerle yakın ve diğerleriyle iş birlikteliği dışında pek bir bağları yok. Dolayısıyla buz gibi oyunlarla karşılaşıyorsunuz. Ben bu yapıya hiç alışmadım, alışmak işime gelmedi. Benim inatçılığımdan mıdır nedir bilmem ama en katı mekanizmaları, el yordamıyla yumuşattığımı düşünüyorum. Ama bu benim tavrım. Söylediklerimi her oyuncu benimseyecek değil tabii.
Dilek Türker gibi çok değerli bir tiyatro sanatçısıyla uzun yıllardır ”Tiyatro Ayna” çatısı altında birlikte önemli projelere imza attığınızı biliyoruz, böyle bir ekipte çalışıyor olmak nasıl bir duygu, eminim birçok farklı deneyiminiz olmuştur, bu deneyimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Dilek Türker, Türkiye’nin en önemli oyuncu ve tiyatro insanlarından biri. İnatçı ve inançlı yapısı bana çok şey öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Tabii çok zor, Tiyatro Ayna gibi bir tiyatronun idaresinde yer almak. Büyük sorumluluk. Her şeyden öne 50 yıldır sahnede büyük başarı yakalamış bir aktrisi hem de 25 yıldır aydınlık oyunlarla perdesini hiç kapatmayan bir tiyatroyu temsil ediyorsunuz. Bugünün şartlarında sanat, bir yandan da kavga demek. Sanılandan çok kavga ediyor, söke söke sanatınızı seyirciyle buluşturuyorsunuz. Tiyatro Ayna’da olmak böyle bir şey. Ama bu anlattığım tiyatronun kapısından içeri girdiğinizde kulağınıza ilk gelen muhtemelen bizden birinin kahkahasıdır. İçerde sıcacık ve işini çok seven oyuncuların, teknisyenlerin olduğu bir kulis. Elbette sıkıntılarımız da olmuyor değil. Ancak sevginin ve samimiyetin olduğu yerde, sıkıntılar ufalıp kayboluyor.
Sizce bir oyunu ”başarılı” kılacak ”ortak ruh” nasıl tanımlanırdı? Tiyatro ile amatör ya da profesyonel ilgilenen, ilgilenmek isteyen tiyatro tutkunu okuyucularımıza özellikle neyin bilincinde olmalarını tavsiye edersiniz?
Bence ‘birlikte yapmak’, ne demek ise, ‘tiyatro’ da o demektir. Ortak ruhu ne zaman yakalarsanız, işte o zaman adım atmaya başlarız. Tiyatrocular, içlerindeki güdüyü durduramaz ve mutlaka o birlikteliği meydana getirirler. Daima böyle olmuştur. Tabi çok önemli bir gerçeklik daha var. Tiyatronun üç temel unsuru Oyun, Oyuncu ve Seyirci’ dir. Bu üç temel unsurdan birini çıkartırsanız tiyatro yapamazsınız. Bu nedenle, izleyicinin de bu ruha katılması, hepimizin ortak dileğidir. İşte o zaman tadından yenmez bir şeye dönüşür tiyatro. Başarı da ancak böyle yakalanır, birlikte. İnanarak sahnelenen bir oyun, mutlu olarak oynayan oyuncular ve emek vererek, düşünerek izleyen seyirci ile yakalanan başarı, o salonun sınırlarını aşar ve ülkenin sınırlarına kadar dayanır, bazen onu da aşar. Genç arkadaşlarıma, yeni başlayacak oyuncu adaylarına tavsiye değil de, bir paylaşımım var. Madem bu mesleğe gönül vermeyi planlıyorsunuz, çalışacaksınız elbette. Hem de çok. Ama çalışmak kadar önemlisi, yaşadığınız dünyanın gerçeklerini, makrodan mikroya kadar her şeyi öğrenmeye aç olmalısınız. Doymak bilmeyen bir öğrenme ve deneyimleme güdüsü ile inandıklarınızdan vazgeçmemelisiniz. Değişimin kaçınılmaz olduğu bu evrende, inanırsak, özellikle sanatçılar inanırsa her şey değişir. İyiye evrilir. Bu hepimizin elinde.