Yazı: Güler Pınarbaşı

  

Demiş Leo Burnett. Aslında hikaye şöyle, Yaratıcılık temalı bu sayımızı çok daha önce çıkartmak istemiştik. Birkaç yıl önce. Yazarlarımıza konuyu verdiğimizde hemen yazılarını yazıp gönderdiler. Heyecan verici bir konuydu. Her şeyiyle hazırlandık ama bir türlü yayınlayamadık. Üstüne başka temalarda dergilerimiz çıktı. Her yeni sayı toplantısında bu temayı öne sürsem de çıkamadı bir türlü, ötelendi hep. Aklıma takıldı. Neden olmuyordu; engel neydi; neden korkuyordum?

Her şeyin bir zamanı var misali şimdi bu satırları okuyorsanız demek ki olmuş. Zamanı gelmiş.

Peki, neydi olduran?

Hiç unutmam 3. Göz Dergisi’nin 2000 yılında çıkan ilk sayısındaki giriş yazımda bir cümlede “yaratıcılık’ kelimesi neden geçti diye aranmıştım. Telefonda karşımdakine hesap vermek zorunda kaldım. Çünkü Yaratıcı’dan başkası yaratamazdı. Ne haddimize? Biz aciz kullar, bu kelimeyi dahi kullanamazdık.  Biz kimdik? O zamanlar sahip çıkamamıştım yazdığım satırdaki o yaratıcılık kavramına. Alttan almıştım, buna mecbur kalmıştım. Doğru, biz kimdik? O zaman bu zaman, ben kimdim, nereden geldim, ne için geldim, hayat amacım ne?  sorularının peşinde koşarken sonunda kim olduğumu hatırladım!

Şimdi sahip çıkıyorum. İnsanoğlunun yaratıcı gücünü hatırlamasına, sahip çıkmasına, kullanmasına destek olmak için farklı cinsiyet,  yaş ve öğrenimlere sahip olan, farklı farklı görüşleri birbiri ardına sunan sevgili yazarlarımıza tüm okuyucularımız adına teşekkür ediyorum.

Bu sayımızda 3. çakranın içeriği cesaret ile başlıyoruz konuya. Yaratıcılığımızı hatırlamak ve kullanmak için öncelikle korkuyu alt etmeye ve cesarete ihtiyacımız var.

Yaratıcılık, olmayan bir şeyi hayal edebilmek mi; var olan şeyi yeniden şekillendirmek mi; insanın kendini ifade etmesinin bir yolu mu; yaratıcılık ve ruhsal sıkıntılar arasında ne gibi bir bağ olabilir gibi soruların cevaplarından geçerek,  nihai hedefimiz İçimizdeki Cevher’i ortaya çıkartıyoruz!

Yaratıcılığın gerçek anlamını irdeliyoruz. Çünkü, yaşamlarımıza bakıp, en ince ayrıntısına kadar İyi ya da kötü diye ne nitelendirdiysek olanları, kendimizin yarattığını fark ettik demek ki, öyleyse sorumluluğu alıyoruz.

Yaratıcılığın gelişmesi için neler yapmamız gerekiyordu? İnsanlara iyiliği emreden Tanrı, emaneti olan bu gücü tarihte hangi ‘iyi’ insanlara, hangi oranda ‘kötü’ insanlara vermişti? Yaratmak varlığa mahsus muydu gerçekten? diye sora sora ilerlerken yaratıcılıkta son noktaya geliyoruz.  Her sonun yeni bir başlangıç olduğunu hatırlayarak mucizenin doğumuna şahit oluyoruz.

Tüm konu başlıkları ve içeriklerimiz size emanet edilen Öz’ün gücünü hatırlatmak ve kullanıma sunmak amaçlı hazırlanmıştır.  Ne yarattığımızın farkına vararak, sorumluluğu alıp, bütünün hayrına kişisel ya da kitlesel yeni yaratımlarda bulunalım diye…  İyi mi ettik? Bence iyi ve tam da zamanı.

Keyifle okuyun ve Bütünün hayrına olanı birlikte yaratalım.

İçimdeki Öz, içinizdeki Öz’ü selamlar,

Sizin fikriniz nedir?