Yazı: Nitin Kumar / Exotic India Çeviri: İbrahim Yıkılmaz
Budist din ve sanatında belki de en çok beğenilen ve tartışılan, guru ya da yoga gibi bir kelime olan mandala, İngiliz dilinin de bir parçasıdır. Popülerliği; mandala kelimesinin dünyadaki bilgelikte kutsal alamla eş anlamlı kullanımı ve İngiliz dili sözlükleri ve ansiklopedilerindeki varlığıyla pekişmektedir. Her ikisi de açık bir şekilde mandalaları; evreni sembolize eden geometrik tasarımlar olarak tanımlamıştır. Budist ve Hindu uygulamalarında referanslarını görebiliriz.
Mandala fikri kendi tarihinden uzun süre önce ortaya çıkmıştır. Hindistan’ın en erken dönemlerinde hatta Hint-Avrupa kökenli dinlerde, Rig Veda’da ve bununla ilişkili literatürde mandala; bölüm için kullanılan bir terim, mantraların bir koleksiyonu veya Vedik törenlerindeki ilahiler anlamına geliyordu.
Mandala fikri kendi tarihinden uzun süre önce ortaya çıkmıştır. Hindistan’ın en erken dönemlerinde hatta Hint-Avrupa kökenli dinlerde, Rig Veda’da ve bununla ilişkili literatürde mandala; bölüm için kullanılan bir terim, mantraların bir koleksiyonu veya Vedik törenlerindeki ilahiler anlamına geliyordu. Evrenin varlıklarının genetik modellerinin yer aldığı kutsal seslerden oluşan bu ilahilerden türediğine inanılırdı; bu yüzden dünya modeli olarak mandalanın zaten açık bir anlamı vardı.
Mandala kelimesine; manda öz ve -la son eki ile birlikte yük sandığı, kap anlamı verilmiştir. Bu nedenle, mandalanın en belirgin çağrışımı; özün bir kabı (kalıbı) olduğudur. Bir görüntü olarak mandala, Buda’nın akıl ve bedeninin sembolü olabilir. Ezoterik Budizm’de mandaladaki ilke, içindeki Buda varlığıdır. Ama tanrıların görüntüleri gerekli değildir. Bir tekerlek, bir ağaç ya da mücevher veya başka bir simgesel tezahürü olarak temsil edilebilir.
Mandalanın yapılışı
Mandalanın kökeni bir merkez ve bir noktadır. Bu boyutlardan görünüşte özgür bir sembolüdür. “Tohum”, “sperm”, “damla”, belirgin bir başlangıç noktası anlamına gelmektedir. Bu, dış enerjilerin ve gücün hareketinin karıştığı, adanmışların enerjilerinin açığa çıktığı ve karıştığı bir toplama merkezidir. Bu yüzden iç ve dış alanı temsil eder. Bunun amacı, nesne-konu ikiliğini ortadan kaldırmaktır. Bu süreç içinde mandala, bir tanrı için adanmıştır.
Yaradılışında bir noktanın dışında bir çizgi olarak yaratılmıştır. Diğer çizgiler kesişene kadar üçgen geometrik desenler oluştururlar. Çevresinde çizilmiş olan daireler inisiyasyon yapılmış olanın dinamik bilinci anlamına gelir. Kenardaki kareler dört yöne bağlı dört kapı tarafından temsil edilen fiziksel dünyayı sembolize etmektedir ve ortadaki veya merkezdeki alan tanrının ikamet ettiği yerdir. Bu yüzden merkez öz olarak ve çevresi ise kavrama olarak görüntülenmektedir. Böylece, tam bir resim, bir mandala özünü kavrama demektir.
Mandalanın yapımı
Bir keşişin mandala üzerinde çalışmaya başlamadan önce onun teknik ve sanatsal eğitimle çeşitli sembollerin nasıl çizildiklerini öğrenip felsefi kavramlarla alakalı çalışarak uzun bir süre geçirmesi gerekir. Namgyal Manastırı’nda (Dalay Lama’nın kişisel manastırı) bu süre, üç yıldır. Boyamanın erken evrelerinde keşişler, boyasız mandala bölümünün dış kısmına sürekli merkeze bakarak otururlar. Büyük ölçekli mandalalar için keşişler ayağa kalkarlar, renkleri uygulamak için öne eğilirler. Geleneksel olarak mandala, dört kadrana ayrılmıştır ve her birine bir keşiş atanır. Rahipler renkleri uygulamak için ayağa kalktıklarında her birine bir yardımcı verilir. Dört rahip işbirliği içinde çalışarak diğer ayrıntıların ana hatlarını oluştururken yardımcılar renk alanlarını doldurarak yardımcı olurlar.
Keşişler, manastırın eğitim programının bir parçası olarak mandalanın her bir ayrıntısını ezberler. Mandalanın açıkça kutsal metinlere dayandığını belirtmek önemlidir. Her iş oturumu sonunda rahipler, başkalarının yararına elde edilen sanatsal ya da manevi bütün değeri hizmete sunarlar. Bu uygulama, ritüelin tüm sanatsal icraatlarında geçerlidir. Rahiplerin kendilerini yaptıkları işe aşırı derecede vermelerinin iyi bir sebebi vardır: Onlar aslında Buda’nın öğretilerini uygulamaktadırlar. Mandala Buda’nın aydınlanmaya ulaşmadaki talimatlarını içerdiğinden dolayı motivasyonlarının saflığı ve yaptıkları işin mükemmelliği izleyicilerine maksimum fayda sağlamaktadır.
Mandalanın her dört kadranının detayı merkeze bakar ve bu yüzden mandala, tanrısıyla karşı karşıyadır. Dolayısıyla mandala etrafında duran keşiş ve izleyicilerin bakış açısıyla en uzak kadranda sağ tarafında görünürken, izleyiciye yakın kadranda ayrıntılar tersyüz edilmiş olarak görünür.
Köşeler boyanırken her bir keşiş kadranını tutar. Ortak merkezli daireler boyandığında peş peşe mandala etrafında hareket ederek çalışırlar. Birlikte dışa doğru hareket etmeden önce bütün bir döngüsel faz veya katman tamamlanana kadar beklerler. Dengenin korunması ve mandalanın hiçbir kadranının diğerinden daha hızlı büyümemesi sağlanmış olur.
Bir mandalanın hazırlanması sanatsal bir çabadır ve aynı zamanda ibadet eylemidir. İbadet kavramı ve formunun bu şekli; derin içgüdülerimizin kristalize edilmesi ve manevi sanat olarak ifade edilmesiyle oluşturulmuştur. Genellikle üzerinde meditasyon yapılan tasarım, varlığını üstün kılan özün, yani kavramın formun önünde gelmesi şekliyle yapılan mekansal deneyimlerin sürekliliğidir.
Mandalanın en yaygın biçimi, bir dizi eş merkezli daireler olarak görünür. Her mandala, eşmerkezli bu dairelerin içinde yer alan kare yapı içinde kendi tanrısına sahiptir. Onun eşsiz kare şekli, bilgeliğin mutlak yerinin sapkınlıktan bağımsız olduğunu gösterir. Bu kare yapının dört ayrıntılı kapısı vardır. Bu dört kapı, sırasıyla dört engin düşünceyi; sevgi dolu şefkat, merhamet, acıma ve temkinli olmayı simgelemektedir. Bu kapıların her biri; çan, çelenk ve diğer süs eşyaları ile süslenmiştir. Bu kare şekli, dört taraflı bir saray ya da tapınak olarak tanımlanan mandala mimarisini ifade eder. Merkezi sarayı çevreleyen dairelerin serisi, yoğun bir simgesel yapı izler. Dıştaki dairelerden başlayarak birisi baktığında, bir testere ile yapılmış stilize bir süsle tasvir edilen ateş çemberine rastlar. Bu, sıradan bir insanın, kutsal topraklara girmeden önce geçmek zorunda olduğu dönüşüm sürecini simgelemektedir. Bunu, mandalanın dayanıklılığını ve manevi alemlerinin elmasa benzemesini tasvir eden yıldırım ya da elmas asa (vajra) takip eder.
Mandalanın kökeni bir merkez ve bir noktadır. Bu boyutlardan görünüşte özgür bir sembolüdür. “Tohum”, “sperm”, “damla”, belirgin bir başlangıç noktası anlamına gelmektedir. Bu, dış enerjilerin ve gücün hareketinin karıştığı, adanmışların enerjilerinin açığa çıktığı ve karıştığı bir toplama merkezidir. Bu yüzden iç ve dış alanı temsil eder. Bunun amacı, nesne-konu ikiliğini ortadan kaldırmaktır. Bu süreç içinde mandala, bir Tanrı için adanmıştır.
Sonraki ortak merkezli daire özellikle öfkeli tanrıların özelliklerindeki mandalalarda, geniş bantta düzenlenmiş sekiz ölü yakma yerine rastlanır. Bunlar insanı olağanüstü dünyaya ve doğum ölüm döngüsüne bağlayan insan bilincinin sekiz parçasını temsil etmektedir. Son olarak ise mandalanın merkezinde mandalayı tanımlayan tanrı yer alır. Bu, tanrının mandalayı sardığına inanılan enerjisidir. Genellikle merkezdeki tanrı aşağıdaki üçünden biri olabilir:
Huzur veren tanrılar
Huzur veren tanrılar; kendine özgü varoluşsal ve manevi yaklaşımlarını sembolize ederler. Örneğin, Boddhisattva Avalokiteshvara şekli ruhsal bir deneyim merkezinin odak noktası olarak şefkati sembolize eder. Manjushri, bilgelik merkezinin odak noktasıdır; Vajrapan ise kutsal bilgi arayışında güç ve cesaret ihtiyacını vurgular.
Öfkeli tanrılar
Öfkeli tanrılar; kişinin yabancılaşmasını içeren güçlü bir mücadele ortaya koymaktadır. Bunların hepsini düşüncelerimizi ve eylemlerimizi karartan, aydınlanma yolunda Budist amacımıza ulaşmayı engelleyici, iç acıyla somutlaştırmaktadır.
Cinsel görüntü
Cinsel görüntü; mandalanın kalbinde yatan bütünleştirici süreci sunar. Erkek ve kadın elementleri, insanın dünyevi varlığında tecrübe etmiş olduğu karşıtlıkların sayısız sembollerinden (sevgi-nefret, iyi-kötü gibi) başka bir şey değildir. Bu yolda yetiştirilmiş kimse; sorunsuz, birbirine bağlı bir deneyim alanı olarak her şeyin zevkini çıkarıp kabul etmek suretiyle yabancılaşma sürecini kısaltmak ister. Cinsel görüntü; memnuniyet, mutluluk, birlik ve tamamlama nitelikleriyle birlikte aydınlanma için bir metafor olarak da anlaşılabilir.
Mandalanın renk sembolizmi
Mandalada renk, biçim kadar önemlidir. Mandalanın saray kadranları tipik olarak şu renkleri içerecek şekilde ikizkenar üçgenlere bölünmüştür: Beyaz, sarı, kırmızı, yeşil ve koyu mavi. Bu renklerin her biri beş transandantal Buda’dan biri ile ilişkilidir, hatta doğanın beş yanılgısı ile de ilişkilidir. Bu yanılgılar, bizim gerçek doğamızı gizler fakat manevi uygulamalarla birlikte Buda’nın beş bilgeliğine dönüşür:
• Beyaz – Vairocana: Cehalet yanılgısı, gerçek bilgelik halini alır.
• Sarı – Ratnasambhava: Gurur yanılgısı; eşitlik (alçak gönüllük) halini alır.
• Kırmızı – Amitabha: İlgi yanılsaması; idrak, muhakeme etme halini alır.
• Yeşil – Amoghasiddhi: Kıskançlık yanılgısı; paylaşma, başarı halini alır.
• Mavi – Akshobhya: Öfke yanılgısı, bilgelik aynası halini alır.
Bir mandalanın hazırlanması sanatsal bir çabadır ve aynı zamanda ibadet eylemidir. İbadet kavramı ve formunun bu şekli; derin içgüdülerimizin kristalize edilmesi ve manevi sanat olarak ifade edilmesiyle oluşturulmuştur. Genellikle üzerinde meditasyon yapılan tasarım, varlığını üstün kılan özün, yani kavramın formun önünde gelmesi şekliyle yapılan mekansal deneyimlerin sürekliliğidir.
Kutsal arz olarak Mandala
Tapınakları, evleri dekore etme ve kutsallaştırmanın yanı sıra Tibet yaşamında geleneksel olarak öğreti veya inisiyasyon talebi olduğunda, birinin lama yada gurusuna tüm evrenin sunumu (mandala ile temsil edilir) olarak öğretileri edinmede en uygun sunumu sembolize ettiğinden mandala sunulmaktadır.
Bir zamanlar Hindistan topraklarında Mahasiddha Tilopa, müridi Naropa’dan bir mandala sunumu talep etti ve mandala yapmak için orada herhangi bir malzeme mevcut değildi. Naropa toprağa idrarını yaptı ve ıslak kumu mandala şekline soktu. Başka bir vesileyle Naropa; kanını, baş, kol ve bacaklarını, sunumlarla memnun olan gurusuna mandala sunumu yapmak için kullandı.
Sonuç
Mandala kavramının somutlaştırılması ve görselleştirilmesi, Budizm’in dini psikolojiye yapmış olduğu en önemli katkılardan birisidir. Mandalalar dünyadaki varlıklarıyla, evrenin kutsallığını ve içindeki potansiyeli hatırlatan kutsal yerler olarak görülür. Budist öğretide mandalanın amacı; aydınlanma yolunda olma ve gerçeği doğru olarak algılamada insanın acılarını dindirmektir. Kişinin kendi içinde yatan gerçekliğin tanrısallığını keşfetmek için bir araçtır.