“Yalnızca yürek taşıyan yollarda yürürüm ben, yürek taşıyan herhangi bir yolda. O yolda ilerlerim; ve inanırım ki uğruna baş koymaya değer tek uğraş bir yolu bütünüyle aşmaktır. Ve soluğum tutulmuş, bakarak, bakarak ilerlerim o yolda.”
Don Juan/ Yaqui Yerlisi
11.08.1999’du tarih. Ondan bir hafta önce hayatımın en büyük depremini yaşamıştım. Bu duygusal sarsıntıda, içimdeki her şey yıkılmış, her duygum talan edilmiş, her yer dümdüz olmuştu. Bir yandan o çöküntünün insani yanıma acısını atlatırken, aynı zaman da yoldaki işaretleri farketmeye başlamıştım. O işaretleri bir bir bulup anlamaya çalışırken de olayın heyecanına kendimi kaptırıp gidiverdim tabii ki…
İşte bir hafta sonra, 11.08.1999′ da, hiç bilmediğim tanımadığım insanlarla 4 elementi oluşturmak için; ateş, toprak, hava ile birlikte ‘SU’ elementini temsilen davet edildiğim (akrep burcu olduğum için) ilginç bir toplantıda buldum kendimi. Garip geldi ilk başta, herkes, her dil, verilen bilgi çok yabancıydı bana. “Sen bunları biliyorsun” diyorlardı ama her şeyi unutmuştum besbelli ki…
“Neredeyim, niye şimdi, neler olacak, ne yapmam lazım, kim bunlar?” sorularıyla baş ederken zihnim, diğer yandan, “Bilgi bilgidir, illa kullanılacağı bir zaman gelir” diyor, aktarılan tüm bilgiyi beynimde bir yerlere kayıt ediyordum. Daha sonra anladım ki, bu toplantı da farkındalık kapım açılmış, içeri giriyorum. Ondan sonra, bir daha ne o insanları gördüm, ne de kim olduklarını hatırlıyorum.
O toplantıda yaptığımız bir içe yöneliş sırasında bu yolda yürürken takip edeceğimiz, istediğimiz rehberimizi bulmamız istendi. Bu rehberler semboller şeklinde görülecekti. İçimizde varolan rehberimiz yine farkettiğimiz sembol aracılığıyla bizimle iletişim kuracaktı. Bu semboller sevdiğimiz bir kadın, bir erkek büyüğümüz, kişisel gurumuz olabilirdi, anne- baba, büyükbaba, büyükanne gibi, göl, dağ, deniz, ağaç, kapı, anahtar, ay, güneş, gökte parlayan en parlak yıldız gibi…
Toplantı yöneticisi saymaya devam ederken ben hepsini bir bir yokladım; “Bu değil, o değil, o uzak, bunu sevmem, onu tanımam …” derken buldum sonunda: Benim rehberim KİTAP‘ tı.
Hem de rehberim bana bir kitaptan değil, tüm kitaplar kanalıyla benimle konuşacaktı. Böylece rehberimle konuşacağım, buluşacağım yolu nihayet algılamıştım. Yolda ilerlerken bazen yanlışta sanıp, birinin peşine takıldığım da olmuştur ama en sağlam rehberliğimi yine kitaplar içinde benimle konuşan bir satırdan, gazetedeki bir başlıktan, bir sayıdan aldım. Hatta bazen o çok önem verdiğim kitabımın dünyaca ünlü yazarıyla tanıştığımda “İşte rehberim karşımda, fizikselden de yansıdı bana” diye sevinip, paçasına yapışsam da çok geçmiyor, vazgeçiyordum. Onlardan aldığım şey, en çok imzalı yeni bir kitap oluyordu. Rehberimi ne zaman dışımda arasam çok zaman kaybediyordum çünkü rehberim içimdeki BEN‘di, içimdeydi.
Görüyorum, duyuyorum bazı arkadaşlar kitap okumayı sevmiyormuş. Şimdilerde ben de öyle uzun süre okuyamıyorum. Ama hala kitaplardan rehberliğimi alıyorum. Her sabah kendime bir kitap seçiyor, içime odaklanıp herhangi bir sayfayı açıyorum. Aldığım mesajı bazen sevgililere yazıyor paylaşıyorum; bazen de tadını içimde, tek başıma çıkarıyorum.
Masamda Carlos Castaneda’nın kitabı var. Şimdi yüreğimin götürdüğü yere gitmek için çıktığım yolda aldığım rehberlik bilgilerim var onda. Yeniden yürümek istiyorum. “Yalnızca yürek taşıyan yollarda yürürüm ben, yürek taşıyan herhangi bir yolda. O yolda ilerlerim; ve inanırım ki uğruna baş koymaya değer tek uğraş bir yolu bütünüyle aşmaktır. Ve soluğum tutulmuş, bakarak, bakarak ilerlerim o yolda” diyen Don Juan’ın peşine takılıp gitmek istiyorum.
Hemen ardından;
“… Çok uzun bir yolda insanın yapabileceği yola nereden gireceğini ve yönü kestirmektir. Kendini tam anlamıyla ve bütün yönleriyle yetkinliğe erişmiş gibi göstermeye çalışmak, en azından kendini kandırmaktır. Burada yetkinliğe, ancak öznel anlamda görebilmiş olduğu her şeyi aktaran öğrenci erişebilir”
…diyen George Simmel’in sözünü de kulağıma küpe yapıyorum yeniden. Şimdi hazırım, yola koyuluyorum yine yeniden…
Sevgili,
Sen de eğer yoldaysan yolun açık, yolun ışık olsun…
Eğer hala yola çıkmamışsan, eee hadi daha ne bekliyorsun,
Eğer yola çıkmak için uyandın ama nereden ve hangi yola gireceğini bilmiyorsan o zaman gel!
Gel, sen de bizimle ol.
3.Göz dergisi bu niyetle 2000 yılında yayım hayatına girdi. Benim 11. 08.1999’da güneş tutulurken katıldığım o garip toplantılardan biriyle açılan Farkındalık kapımın arkasında rastladığım bilgi bu. Farkındalık kapımız ŞİMDİ, BURADA işte sonuna kadar açık. Yeniden harekete geçip, kaldığımız yerden devam etmeye niyet ederek hazırladığımız 3.Göz dergisine, bilgeliğine seni de davet ediyoruz. Sayfalarda kaybolurken KENDİNİ BUL istiyoruz. Farket ve hatırla. Duydun, belki de biliyorsun: “Öğrenci hazır olduğunda öğretmen gelir”.
Diliyoruz ki, senin kapında 3.Göz’e açılsın, paylaşalım ve genişleyelim birlikte.
Güler Pınarbaşı
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.